Yazar Hana Tooke’un etkileyici bir çıkış yakaladığı gotik-fantastik kitabı Sahipsizler, birçok yerde adından övgüyle bahsettiriyor. Bu yazımda da sizler için Amsterdam’ın buzlu sokaklarında maceraya atılan beş çocuğun hikâyesini anlatan bu kitabı inceleyeceğim.
Hana Tooke Kimdir?
Hana Tooke 1985 yılında Hollanda’nın Alkmaar şehrinde doğdu. Bir süre ilkokul öğretmenliği yapan yazar, daha sonradan asıl tutkusunun çocuklara hikâye anlatmak olduğunu fark etti. İlk kitabı Sahipsizler, The Unadoptables adıyla 2020 yılında yayımlandı. Kitap, Bath Çocuk Roman Ödülü için kısa listeye, Branford Boase Ödülü içinse uzun listeye alındı.
Şimdilerde Bath’da yaşayan yazar, günlerini hikâyeler yazarak ve kuklalar yaparak geçiriyor. (Böylece hikâye içerisinde bolca karşılaştığımız yaratıcı kuklaların nereden geldiğini anlamış oluyoruz.) Yazarın en yeni kitabı The Midnighters ise bu yılın haziran ayında yayımlandı. Kitap, bir grup yetenekli çocuğun gece yarısı atıldıkları maceraları konu alıyor.
Küçük Lale Yetimhanesi’nin Karanlık Koridorları
19.Yüzyıl Amsterdam’ında bir maceraya atılmayı düşünür müsünüz? Peki bir macera ne kadar eksantrik olabilir dersiniz? Cevap konusunda o kadar emin olmayın, hele işin içinde beş sıradışı çocuk varsa. Kitap, Amsterdam’ın Küçük Lale Yetimhanesi’nde yaşayan bu beş sıra dışı çocuğun hikâyesini anlatıyor. Çocukların sıra dışı olmalarının sebebi ise yetimhaneye bırakılış şekilleri. Nasıl mı?
Küçük Lale Yetimhanesi’ne çocuk bırakabilmek için belli kuralları yerine getirmek gerekiyor. Bu kurallar konulduğu yıldan beri bir kere bile çiğnenmiyor ve aynen uygulanıyor. Ta ki 1886 yılının sonbahar ve kış aylarına dek. Yetimhaneye kabul edilemeyecek şartlarda (biri teneke alet kutusunda, biri kömür kovasında, biri piknik sepetinde, biri buğday çuvalında ve sonuncusu tabut şeklindeki bir sepette.) bırakılan bu 5 küçük çocuk, zamanla çok yakın arkadaş oluyorlar.
Diğer çocuklardan farklı oldukları için dışlanan bu beş karakter, yetimhanenin müdiresi tarafından “sahipsizler” olarak adlandırılıyorlar. Çocuklar yetimhanede yaşadıkları on iki yıl boyunca ailelerini bulma umutlarını bir kere bile kaybetmiyorlar. Fakat gizemli bir adam yetimhanenin kapısına geldiğinde ve çocukları evlat edinmek istediğini söylediğinde işler oldukça karmaşık bir hal alıyor. Biz de bu çocukların gizemli adamdan kaçarken yaşadıkları maceraları okuyoruz.
Okuması Keyifli Karakterler
Yazının inceleme kısmına geçmeden önce dilerseniz kısaca karakterleri tanıyalım. Yazının başında da belirttiğimi gibi kitap beş yetim çocuğu konu alıyor ve bu çocukların hepsi belli başlı yeteneklere sahip. Lotta tam bir bilim aşığı, Egg çizim konusunda çok yetenekli, Sam oldukça iyi bir terzi, Fenna birbirinden güzel yemekler yapıyor ve Milou da grubun en cesuru.
Birbirine sadık ve oldukça bağlı olan bu beş cesur çocuğu okumak çok keyifliydi. Hikâye ilerledikçe durup durup “Ama bu çocuklar nasıl kurtulacak, şimdi ne yapacak?” dediğim yerler oldu. Fakat karakterlerin hepsi birbirinden yetenekli ve zeki. Karşılaştıkları her yeni sorunu zekaları ve yaratıcı çözümleriyle alt ediyorlar. Anlayacağınız henüz on iki yaşlarında olan bu beş çocuk, oldukça parlak zihinlere sahip. Ayrıca etraflarındaki insanların tersini söylemesine rağmen karakterlerin yeteneklerini ve farklılıklarını benimsemesi ve kabullenmesi benim çok hoşuma gitti.
Arkadaşlar Her Şeyi Affeder Mi?
Kitapla ilgili en sevmediğim / rahatsız olduğum nokta Milou’ydu. Kitap her ne kadar beş yetimi birden konu alsa da, hikâyeyi Milou’nun gözünden okuyoruz. Kitap okurken karakterlerle empati yapmayı çok seviyorum ama Milou ile bir türlü elektriğimiz uyuşmadı. Karakteri oldukça bencil ve dik kafalı buldum.
Milou’ya göre her şey, istisnasız, onun istediği gibi olmalı. Bir olaya ya da plana itiraz ettiği durumda haklı olan o olsa bile, haksız savunmalar yapıp okuru kendisinden uzaklaştırıyor. Beni en rahatsız eden nokta iste çoğu zaman yaptığı hatanın farkında olmasına rağmen aynı hataları yapmaya devam etmesi oldu. Arkadaşları her ne kadar onu talere etse de ben edemedim. Kitabı okurken karakterin yalnızca on iki yaşında olduğunu sık sık kendime hatırlatmak zorunda kaldım.
Soluksuz Bir Macera
Giriş bölümünden itibaren biraz daha sakin ilerleyen kitap, bir süre sonra macera ve aksiyonu had safhaya taşıyor. Bundandır ki saat gece yarısını geçmesine rağmen kitabı elimden bırakamadığım anlar oldu. Kitap middle grade türünde olmasına rağmen zaman zaman kitaba karanlık bir hava hakim oluyor. Ben yazarın bu karanlık havayı çok iyi bir şekilde yansıttığını düşünüyorum.
Zengin bir arkadaşlık hikâyesinin ve hayal gücünün bulunduğu bu kitapta, iki ana “kötü” karakterimiz var. Biri yetimhanenin müdiresi diğeri de karakterleri evlat edinmeye çalışan gizemli adam. Bu karakterler hem okuru gıcık edecek kadar sinir bozucu hem de kitabın tadı tuzu. Yani ikisi de nefret etmekten hoşlandığımız karakterlerden ki bence, bir kitabın kötü karakterinin sahip olması gereken en önemli özelliklerden biri de bu. Fakat buna rağmen kitaptaki belirli kırılma noktaları kendisini üç adım öteden belli ediyordu. Genç okurların bu noktaya takılacağını pek sanmıyorum ama bu durum yine de beni bir tık hayal kırıklığına uğrattı.
Kitabın İsmi Eleştirilerin Odağı Oldu
Kitabın orijinal adı The Unadoptables, evlat edinilemeyen anlamına geliyor. Okurların bir kısmı bu tabiri oldukça kaba bulurken diğer kısım ise yalnızca kitabın adına bakarak kitabı yargılamamaları gerektiğini söylüyor. Bir taraf hikâyede yetim çocukların yanlış anlatıldığı kanısında. Diğer taraf ise bunun aksine hikâyenin ince ve güzel bir mesaj verdiğini düşünüyor. Ben de sadece ismiyle bir kitabı yargılamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Yazının sonuna geldik. Kitabı okumayı planlayanlar için en önemli tavsiyem mutlaka yanınızda sıcak bir içecek almanız olur. Çünkü Milou ve arkadaşlarının hikâyesini okurken buz tutmuş Amsterdam kanallarında karakterlerimizle birlikte kendinizi üşürken bulabilirsiniz.
Bu yazı İrem Tunç tarafından yazılmıştır.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: