Irkçı Cadılar, Karanlık Bir Dünya: Bela

Irkçı Cadılar, Karanlık Bir Dünya: Bela

Britanyalı yazar Sally Green’in çıkış romanı Half-Bad yayımlandığı 2014 yılında çok sevilmişti. Bu sebeptendir ki kitap, yurt dışında yayımlandıktan tam iki ay sonra Bela ismiyle dilimize çevrildi. Şimdi ise yurt dışında çok tutan serilerin dilimize çevrilmesi en kısa bir buçuk yıl sürüyor.

İlk kitabıyla aynı isme sahip olan Bela serisi üç kitaptan oluşuyor. Seri yarı ak yarı kara cadı olan Nathan’ı konu alıyor. Bu yazıda da sizinle birlikte bu seriyi inceleyeceğiz. Yazıda spoiler vermemeye dikkat edeceğim ama siz yine de olası bir uyarıya dikkat edin.

Yarı Ak Yarı Kara Ama Başa Bela

bela

Kara Cadıların avlandığı ve Ak Cadıların üstün olduğu bir dünyada geçen Bela, bu ırk savaşının tam ortasına düşmüş on dört yaşındaki bir gencin hikâyesini anlatıyor. Kitap günümüz -2014 yılındaki günümüz- İngiltere’sinde geçiyor. Ak Cadılar, insanların gözü önünde ama onlardan gizli bir hayat yaşıyor. Kara Cadılar ise Ak Cadılardan oluşan Avcılar tarafından avlanıyor ve hayatta kalmak için bütün yaşamları boyunca saklanmaya zorlanıyor. Serinin ana karakteri Nathan’ın annesi saygı duyulan bir Ak Cadı. Babası ise herkesin korktuğu Kara Cadı Marcus.

Ak Cadılar Meclisi Nathan’ın her adımını izliyor. Amaçları onu babası Marcus’a karşı silah olarak kullanmak. Nathan kimseyi öldürmeyi ya da kimseye zarar vermeyi istemiyor. Fakat Ak Cadılar Meclisi Nathan’ı ailesiyle tehdit ediyor. Biz de yarı kod Nathan’ın bütün dünyaya karşı olan mücadelesini okuyoruz.

Sally Green özellikle serinin ilk kitabı Bela’da suçsuz olduğu halde farklı olduğu için yargılanan, dışlanan ve cezalandırılan birinin hikâyesini çok güzel ele alıyor. Hatta seri boyunca, Nathan’ın Ak Cadılar tarafından nasıl kapana kısıldığını ve bu durumun onun davranışlarına ve psikolojisine nasıl yansıdığını çok net bir şekilde görüyoruz. Bu kitabı yayın koordinatörümüz Ezgi ile birlikte okuduk. Kitabı okuduğum süre boyunca da Ezgi ile birlikte yaşanan her gelişmeyi “Küçücük çocuğa bunu da yapmazsınız ama…” dedik.

Kusursuz Bir Dünya İçin Kusurlu Bir Karakter: Nathan

Kitabın ana karakteri Nathan, biraz ketum biri. Bunun sebebi ise üvey kardeşi Jessica’nın bile ondan nefret etmesi. Bu yüzden hislerini anlatabildiği, kendi olabildiği çok az insan var. Doğrusu söylemek gerekirse aslında iki insan var: Biri Arran, diğeri de Gabriel. Nathan aile içinde bile nefreti hissettiği için aitlik duygusu olmadan büyüyor. Bu da kendi evinde bile başka biri gibi davranmak zorunda olduğu anlamına geliyor. Serinin devam kitaplarında ise onu çok farklı pozisyonlarda, çok farklı kişiliklere bürünmüş olarak görüyoruz. Bu durumun en üzücü tarafı ise şu: Nathan ona değer veren onu seven insanlarla birlikte olsa bile bunu fark edemiyor. Kendisini herkesten uzak tutuyor ve en ufak bir hatasında cezalandırılacağını düşünüyor.

Serinin ilk kitabı Bela, Nathan’ın on yedi yaşına girmesiyle son buluyor. Bu kitap, bizi maceradan maceraya sürüklemekten çok hikâyenin temelini oluşturup karakterleri tanımamıza yardımcı oluyor. Yani anlayacağınız “aksiyon ve olay” bazında pek de bir şey yaşanmıyor. Fakat bu durum sizi yanıltmasın. Serinin diğer kitaplarında yaşanan olaylar Bela’da anlatılan bu üç yıllık kısımla ilgili. Bir bakıma serinin diğer iki kitabında Nathan’ın bu üç yılda yaptığı seçimlerin sonuçlarını okuyoruz.

Ayrıca şunu da eklemekte fayda var: İlk kitap Nathan’ın erişkin bir cadı olmadan önceki yıllarına odaklandığı için onu büyük çoğunlukla Ak Cadı kimliğiyle görüyoruz. Ak Cadıların olduğu okula gidiyor. Ak Cadı anneannesi ve kardeşleriyle yaşıyor ve Ak Cadı komşularıyla görüşüyor. Fakat etrafındaki herkes onu bir Kara Cadı olarak görüyor.

Bela
Çizim: LunaJei

bela

İkinci kitap Vahşi’de ise ilk kitabın aksine Nathan’ı Kara Cadıların arasında görüyoruz. Fakat Nathan bu sefer de Ak Cadılar tarafından büyütüldüğü ve “başlarını derde soktuğu için” Kara Cadılar tarafından sevilmiyor. Güvendiği insanlardan uzakta ve bir başına hayatta kalmaya çalışan Nathan, bir de kendini Kara Cadılara kabul ettirmeye çalışıyor. Bunu yaparken aynı zamanda kendi içindeki Kara Cadıyı da özümsemek istiyor. Fakat bu pek de kolay değil. Çünkü Nathan her ne kadar Ak Cadılardan uzakta olsa da hastalıklı Ak Cadı zihniyeti onu yalnız bırakmıyor.

Serinin son kitabı Kayıp’ta her iki benliğini de kabullenmeye çalışan bir Nathan görüyoruz. Karakter her ne kadar dostları ve sevdiği insanlarla bir arada olsa da hala içine kapanık ve herkesten uzak duruyor. Nathan’ın kendisiyle barışması ancak bu kitabın sonlarına doğru gerçekleşiyor. Yani anlayacağınız üç kitaplık harika bir karakter gelişimi okuyoruz. Sally Green Nathan’ı o kadar gerçekçi ve dürüst bir şekilde yazmış ki, karakterin hissettiği bütün duyguları ben de hissettim.

Kurgu gereği kitabın en başından beri Nathan’ın düzeni değiştirecek kurtarıcı olduğunu biliyoruz. Çoğunuzun da bildiği gibi bu durumun şöyle bir sıkıntısı oluyor: İlk kitapta gücünün sınırlarını bile bilmeyen karakterler, ikinci kitapta birden bire büyük bir değişim yaşayıp gelmiş geçmiş en iyi savaşçı oluyor. Fakat bu tatsız klişe Bela için geçerli değil. Sally Green Nathan’ın nasıl güçlü ve önemli bir savaşçıya dönüştüğünü okuyucuya gayet yeterli bir şekilde açıklıyor. Yani kitabı okurken “Aaa üç gün önceki çocuk nasıl birden bire büyük bir kahraman oluverdi.” demiyorsunuz. Bence bu durum fantastik – genç yetişkin kitapları genelinde büyük bir problem ve Sally Green bu problemi hiç zorlanmadan çözmeyi başarmış.

Sally Green vs Genç Yetişkin Kitapları

Günümüzde genç yetişkin edebiyatı öyle bir hal aldı ki, çoğu okur eline bu türde bir kitap aldığında ciddi ve vurucu bir okuma yapmayı beklemiyor. Fakat Bela tam da bu cümleye tepki olarak yazılmış bir seri. Yani teknik olarak bu mümkün değil çünkü ilk kitabın yazıldığı 2014 yılında genç yetişkin kitaplarına böyle bir gözle bakılmıyordu. Fakat yine de seriyi okuduğumda hissettiğim ilk şey bu oldu.

Sally Green onu popüler yapacak bir kitap yerine okuyucuların ve eleştirmenlerin onu ciddiye almasını sağlayacak bir kitap yazmak istemiş. Başarmış da. Kitap hiç bir zaman rekorlar kıracak, yeri yerinden oynatacak kadar popüler olmadı belki ama Sally Green bu seri ile birlikte sağlam bir hayran kitlesi edindi. Mesela bendeniz bu incelemeyi bitirdikten hemen sonra yazarın son serisi Duman Hırsızları’nı okumaya başlayacağım.

Bu paragrafta ele alacağım konu bazı okurlar tarafından spoiler olarak algılanabilir. Okuyup okumamak sizin seçiminiz. 2014 yılında yayımlanmış kitapları gözümün önüne getiriyorum da, bu kitaplardan kaç tanesi kuir karakterlere sahipti diye düşünüyorum. Maalesef ki bu sorunun cevabının iki elin parmağını geçeceğini sanmıyorum. Zaten 2014-2016 yılları arasında çıkan pride kitaplar seçkisi yapsak, bu listedeki ilk üç kitap muhtemelen Bela, Vahşi ve Kayıp olur. Bunun da ötesinde Bela, yine çıktığı yıllarda yayımlanan kitaplar arasından, bütün karakterleri beyaz tenli olmayan nadir kitaplardan biri. Bence bu da Sally Green’in sadece ileri görüşlü bir insan olduğunu değil, kitaplarını dünyayı gördüğü gözle yazan bir yazar olduğu anlamına geliyor.

Serinin ikinci ve üçüncü kitaplarını sanırım ikişer günde bitirdim. Bunun sebebi ise kitapların oldukça akıcı olması. E-kitap okumakta zorluk çeken ben, bu seriyi elimden bırakamadım resmen. Uzun zamandır beni gerçek dünyadan bu kadar uzaklaştıran ve içimi açan bir kitap okumamıştım. Zamanında Doğan Kitap’ın üç lira kampanyasından aldığım bu seri sanırım 21 yıllık hayatımda elde ettiğim en büyük kazanç oldu. (İkincisi de beş liraya alınan Steelheart serisi bu arada.)

Bu Kitabı Neden Okumalısınız?

Yukarıdaki başlıklarda anlattığım sebepler sizi bu kitabı okumaya yeterince teşvik edememiş olabilir. Bu yüzden de sizin için kitabın çekici yönlerini sıraladığım birkaç maddelik bir başlık hazırladım. Gelin bu maddelere hep birlikte göz atalım!

1: Canınız ağır bir okuma yapmak istemiyor fakat yine de elle tutulur bir temeli olan bir dünya okumak istiyorum diyorsanız, Bela tam size göre bir seri. Yazının başında da belirttiğim gibi kitap kurmaca bir dünyada değil de 2014 yılı İngiltere’sinde geçiyor. Yani cadılar insanlarla iç içe yaşıyor. İçinde sadece cadıların yaşadığı mekan sayısı çok az ki o mekanlar da zaten resmi binalar. Bu binalar da çeşitli “büyü”1 ve numaralar ile insanlardan “saklanıyor.” Tabii bu durumun beraberinde getirdiği şöyle minik bir eksi var: Derin dünyalar okumayı seven biri olarak Bela evrenindeki cadı dünyasının bazı noktalarda yüzeysel geçildiğini fark ettim. Bu durum asla okuru rahatsız edecek derecede değil ama yine de göze çarpıyor.

Dipnot 1: Büyü kelimesini tırnak içinde kullanmamın sebebi bu kelimenin kitapta pek geçmemesi. Zaten cadı kavramı da bildiğimiz anlamda kullanılmamış. Bu detayı üçüncü maddede detaylıca anlatacağım.

Bela
Çizim: britaisy

2: Sizi sarsacak bir kitap arıyorsanız doğru yerdesiniz çünkü Bela tam da öyle bir kitap. Hem Nathan’ın yaşadıklarını hem de karakterlerin başına gelen olayları kitabı okurken birebir hissediyorsunuz. Fakat bunun yanında Sally Green, elini korkak alıştırmamış ve can alıcı plot twistler yazmış. Bu ne mi demek? Kitabı okurken can güvenliğiniz yok, her an her şey olabilir demek. Açıkçası beni hazırlıksız yakalayan kitaplar okumayı çok seviyorum.

bela

3: İçinde cadıların olduğu bir kitap okumak istiyorum ama klasik cadı hikâyeleri beni artık çekmiyor diye düşünüyorsanız bu seri size ilaç gibi gelecek. Bu seriyi diğer cadı kitaplarından ayıran çok belirgin bir detay var. O da serinin ele aldığı “cadı” kavramı. Bu serideki cadılar sadece iksir yapmıyor ya da sadece büyülü sözler söyleyip doğaüstü bir güce kavuşmuyor. Sally Green’in yarattığı bu dünyada cadılar, on yedi yaşına geldiklerinde bir kan ritüeliyle aile büyüklerinden üç armağan alıyor. Bu armağan sonunda ise “yetenekleri” ortaya çıkıyor.

Mesela Nathan’ın annesi iyileşme ve iyileştirme gücüne sahip, babası istediği hayvana dönüşebiliyor. Kız kardeşi Jessica istediği başka insanların şekline girebiliyor, büyükannesi ise bir iksir uzmanı. Genellikle bu yeteneklerin genler ile nesiller boyunca taşındığını görüyoruz. Fakat cadının yeteneği aynı zamanda onun kişiliği ile uyumlu olmak zorunda. Mesela Jessica’nın yeteneği aile üyelerininkinden çok farklı. Lakin serideki başka bir aile olan O’Brianların büyük bir çoğunluğu görünmezlik yeteneğine sahip. Ayrıca bu dünyada genelde en güçlü cadılar hep kadınlar. Güçlü yeteneklere sahip çok az erkek cadı var.

4: Serinin oldukça ilginç ve sempatik -Jessica uyuzu hariç- karakterleri var. Mesela ilk kitabın büyük bir çoğunluğunda Nathan’dan hoşlanmamıştım. Fakat Ellen, Gabriel, Rose ve Mercury gibi karakterler sayesinde kitabı okurken keyifli vakit geçirdim. Ayrıca genel olarak serideki karakterler tiplemelerden uzak ve takdir edilir bir derinliğe sahip. Bu da kitabı okumayı çok daha keyifli bir hale getiriyor tabii ki.

Son Sözler: Benim Gözümden Bela

Bela

Bela’ya başladığımda biri bana gelip Nathan’ı öveceğim bir inceleme yazacaksın dese asla inanmazdım. Fakat gelin görün ki sonum böyle oldu. Serinin üç kitabına da yer vermek istediğim için incelemeyi biraz uzattım. Umarım sizi kitabı okumaya itebilmişimdir. Bela malum sebeplerden dolayı popüler bir seri değil. Fakat popüler olması gereken bir seri. İnsanı derinden etkileyen, kalbini paramparça eden ve kendine bağlayan bir seri.

Kitabı okurken beni çok sinirlendiren bir olay oldu. Ben de bu olayın aslını öğrenmek için kendimi tutamayıp kitabın wikia sayfasına girdim ve yanlışlıkla öğrenmemem gereken detayları öğrendim. Yani anlayacağınız spoiler yedim. Bu durum ikinci kitabın ortasında yaşandı ve ben kitabın sonunu da serinin sonunu da öğrenmiş bulundum. Fakat gelin görün ki kitap -ve tabii ki yazar- buna rağmen beni şaşırtmayı başardı. Olayları hiç bilmiyormuşçasına heyecanla okudum. Serinin sonunda beni derinden yaralayan bir olay yaşandı. Sebebini elbette ki söylemeyeceğim. Bu olayın sonunun nereye bağlayacağını bilmeme rağmen “Aa ben galiba yanlış okumuşum, bu olayın sonu oraya bağlanmayacak herhalde,” dedim. Ve yazar, ah o yazar, öyle bir plot twist yazmış ki kalbim iki saniyede paramparça oldu.

Sabah kalktım. Bugün yine çok geç kaldım. Saçımı yaptım. Güneş parlak harika. Sabah kalktım. Bugün yine çok geç kaldım. Saçımı yaptım. Güneş parlak harika.

Bir de Sally Green ile ilgili en sevdiğim detay olayları karışık yazmak yerine basit ama vurucu yazması oldu. Uzun süredir, kendinden bu kadar emin ve yazdığı hikâyeyi bu kadar bilinçli yazan bir yazar ile karşılaşmamıştım. Hayran kaldım. Yazarın ve serinin en kısa sürede ana akım medyaya düşmesini ve popüler hale gelmesini istiyorum çünkü kimseyi bu seriden mahrum bırakamayız. Ayrıca şunun notunu da düşeyim, seri Netflix tarafından diziye uyarlanacak. Dizinin ilk sezonu da sekiz bölümden oluşacak. Anlayacağınız dileğim beklediğimizden çok daha yakında gerçekleşebilir.

Evet, inceleme diye yola başladığım bu destansı yazının sonuna geldik. Seriyi okuduysanız ya da okumayı düşünüyorsanız düşüncelerinizi aşağıdaki yorum kısmında benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Ayrıca minik bir uyarı: Bu seriyi övmeye daha yeni başlıyorum. Bela temalı Bibliyoraf haftası için belemede kalın!

Kapak görselinde kullanılan illüstrasyon cla-oh tarafından çizilmiştir.

Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:

Yazıyı burada paylaş:

Dedesinin kitaplarıyla büyüyen Selin, distopik ve fantastik dünyaların bir numaralı fanı. Sitede çıkan yazıların altında gömülmediği zamanlarda her tarafa nazar boncuğu emojisi koyuyor.
Yazı oluşturuldu 92

Irkçı Cadılar, Karanlık Bir Dünya: Bela” üzerine 2 görüş

  1. Yine kaliteli bir yazı yazmışsın. Ve yine duygularıma tercüman olmuşsun. Değindiğin noktalar bence tam yerinde olmuş. Lütfen daha çok inceleme yazzz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.