Bugünkü yazımızın konusu Türk edebiyatının en güçlü ve yaratıcı yazarlarından biri olan İhsan Oktay Anar. Romanları felsefe, tarih, fizik, metafizik, müthiş atıflar, bol bol kara mizah ve dahice kurgularla bezeli olan Anar’ın, oldukça da geniş bir okur kitlesi var.
Anar, tam sekiz yıllık bir aradan sonra yeni romanı Tiamat’ı geçtiğimiz günlerde okura tanıttı. Biz de yazarın yeni kitabının şerefine hem sizlere Tiamat’ı anlatalım hem de bir okuma rehberi hazırlayalım dedik.
İhsan Oktay Anar Kitaplarına Bir Bakış
İhsan Oktay Anar, ilk adımını 1995 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı Puslu Kıtalar Atlası ile attı. Puslu Kıtalar Adası müthiş bir başarıya imza attı ve yirmiden fazla dile çevrildi. Ülkemizde ise 74. baskını yaptı. Bu romanı, yine İletişim Yayınları’ndan çıkan Kitab-ül Hiyel (1996), Efrasiyab’ın Hikayeleri (1997), Amat (2005), Suskunlar (2007), Yedinci Gün (2012) ve Galiz Kahraman (2014) izledi.
Son romanından sonra dört gözle yeni bir kitap bekleyen biz okurları sevindiren haber ise Ocak 2022’de geldi. Everest Yayınları hem İhsan Oktay Anar ile anlaşmalarını hem de yazarın yeni kitabıTiamat’ı duyurdu.Tiamat’ın kapak tasarımı Şubat ayında Everest Yayınları’nın Instagram hesabında yayınlandı. 16 Şubat 2022 tarihi itibarı ile ise Tiamat satışa sunuldu.
“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu. Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.”
Tiamat, İhsan Oktay Anar
Tiamat Adını Hangi Efsaneden Alıyor?
Kitaba ismini veren Tiamat, Antik Mezopotamya/Babil yaratılış efsanesi olan Enuma Eliş’te adı geçen bir tanrıça. Efsaneye göre kainat henüz yaratılmamışken sadece tuzlu denizlerin tanrıçası Tiamat ve tatlı suların tanrısı Apsu vardı. Tiamat ve Apsu’nun kutsal birleşimi sonucu önce çocukları, sonra da torunları meydana geldi.
Apsu, Tiamat ile birleşmesinden meydana gelen bu yeni tanrı ve tanrıçaların kendisini yok ederek iktidarını elinden alacakları endişesi ile bir savaş başlatmaya karar verdi. Apsu’nun niyetinden haberdar olan deniz tanrısı Enki, Apsu’yu öldürerek bu savaşı önlemek istedi. Bunun üzerine Tiamat, öldürülen kocasının intikamını almak için evrenin ilk canavar ve ejderhalarını yaratarak büyük bir ordu kurdu.
Enki’nin oğlu Marduk, Tiamat’ı öldürerek bu mücadeleden galip çıktı. Ardından Tiamat’ın cansız bedeniyle dünyaya ve evrene hayat verdi. Tiamat’ın gözyaşlarından Dicle ve Fırat nehirleri, başından dağlar, tükürüğünden de bulutlar oluştu. Tiamat’ın oğlu Kingu’nun kanından da insanlar yaratıldı. Son olarak Babil şehrinin kurulması ile kainatın yaratılışı tamamlandı.
Not: Efsane hakkında daha detaylı okuma yapmak isteyenler İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan Babil Yaratılış Destanı: Enuma Eliş kitabına göz atabilir.
Efsanenin anlattığı hikaye bir yana, İhsan Oktay Anar’ın müthiş atıflarını, fantastik ile gerçeği ve fizik ile metafiziği ustaca harmanlama yetisini düşününce bizi oldukça zengin ve doyurucu bir hikayenin beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki İhsan Oktay Anar’ı daha önce hiç okumadıysanız nereden başlamalısınız? Buyurun İhsan Oktay Anar külliyatına kısa bir bakış atalım.
İhsan Oktay Anar Okuma Rehberi
Puslu Kıtalar Atlası
Yazarın ilk romanı olan Puslu Kıtalar Atlası, bana göre okunması gereken ilk kitap. Zira diğer kitaplarında bu kitaba yapılan atıfları kaçırmak istemezsiniz. Ayrıca bu kitabın içinde yazarın kendisi de mevcut. Hem de kitabın ana karakterlerinden biri olan Uzun İhsan Efendi’nin bir sureti olarak.
Kitabın konusuna değinirsek, 18. yüzyıl İstanbul’unda yaşayan Uzun İhsan Efendi, tüm dünyayı dolaşıp bir atlas hazırlamayı arzuluyor. Ancak Uzun İhsan Efendi niyetinin gerektirdiği aksiyonun aksine bir türlü evinden çıkmıyor. Evinden çıkmamakla da kalmıyor, üstüne üstlük bir de hababam uyuyor. Fakat oğlu dahil kimse bu durumu anlamasa da Uzun İhsan Efendi’nin düşleri bizim bildiklerimizden oldukça farklı.
Birbirinden renkli karakterler, filozoflar, tarih, felsefe, mizah ve fantastik ögelerle dolu bu roman bana kalırsa Türk edebiyatının en nadide eserlerinden biridir. Dahice kurgusu ile eleştirmenler tarafından “Belki de dünyada bir başka örneği yoktur” şeklinde tanımlanan bu romanı okumadıysanız muhakkak listenize ekleyin.
Efrasiyab’ın Hikayeleri
Efrasiyab’ın Hikayeleri, İhsan Oktay Anar’ın diğer kitaplarından farklı olarak bir romandan ziyade hikaye kitabı izlenimi veriyor. Yine de tüm hikayeler art arda dizilince yine bir bütünden müteşekkil hale geliyor. Bu kitap için rahatlıkla İhsan Oktay’ın en mizah yüklü hikayelerinden biri diyebiliriz. Zira kitap, namlı bir kabadayının, ömrünü uzatmak amacıyla Ölüm’ün ta kendisine meydan okuması ile başlıyor.
Peki bu namlı kabadayı Ölüm’e nasıl meydan okuyor dersiniz? “Aklıyla değil şansıyla oynayana erkek derler!” diyerek Ölüm’ü eşli okeye, evet okeye davet ediyor. Ölüm, oyun oynamayı seven bir karakter. Derhal teklifi kabul ediyor ve eşi olarak da ölümü yaklaşmış olan Cezzar Dede’yi seçiyor. Fakat olaylar ilerledikçe, Cezzar Dede ile Ölüm farklı bir oyun oynamaya başlıyor. Bir hikaye anlatma oyunu.
Böylelikle, her hikaye karşılığında ömrü bir miktar uzayan Cezzar Dede ile Ölüm’ün sırayla anlattığı hikayeleri okumak da bize düşüyor. Estetik, mizah, mistisizm, felsefe, tarih… Bu hikayelerde hepsi var. Kitabı okurken kendinizi “keşke hiç bitmese de Cezzar Dede sonsuza dek yaşasa” derken bulabilirsiniz.
Not: Tatlı bir ek bilgi olarak ünlü müzisyen Mercan Dede’nin ismini bu kitaptaki bir karakterden aldığını da söylemiş olayım.
Amat
Amat, tıpkı Tiamat gibi coşkuyla karşılanan bir kitap olmuştu. Zira kitap aynı Tiamat gibi sekiz yıllık bir aradan sonra yayımlandı.
Kitap, 17. yüzyıl İstanbul’undan yola çıkan bir bir geminin ve mürettebatının hikayesini anlatıyor. Geminin seyri boyunca mürettabatın başından geçen fantastik olaylara şahit oluyoruz. Hatta şahit olmak bir yana, adeta o çalkantılı denizde, Amat isimli gemide seyahat ediyoruz. Muazzam bir kurgusu bulunan bu roman, İhsan Oktay’ın müthiş keyifli mizahını birbirinden derin karakterleri ile birleştirerek tadına doyulmaz bir okuma macerası sunuyor.
Gerçek bir denizcilik romanı olması nedeniyle kitap birçok denizci terimi içeriyor. Dolayısıyla okurken Google’da oldukça vakit geçirmek gerekiyor. Amat’ta pek çok tanıdık simaya; Nuh’a, Süleyman’a ve İsrail’e rastlamanız mümkün. (Tabii elbette farklı suretlerde.)
Suskunlar İhsan Oktay Anar
Suskunlar, 17. yüzyıl İstanbul’undaki Yenikapı Mevlevihanesi’nde sema eden bir derviş hayaletinin görülmesi ile başlıyor. Her ne kadar başlangıçta birbirinden bağımsız gibi görünse de kitap iç içe geçmiş hikayelerden oluşuyor. Merkezine ruhlarında işittikleri bir müziği bestelemeye çalışan üç müzisyeni alan kitap, musiki makamlarından Yegah, Dügah ve Segah olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Suskunlar’ın baskın öğelerini musiki, ney, insan ve şeytanın insan yaratılışından beri süregelen mücadelesi oluşturuyor.
Bu kitaba aynı zamanda bir cinayet romanı da diyebiliriz. Zira bir musiki ustasının, Şeytanın (kitaptaki ismi ile Tağut’un) ölümsüzlük vaadine kanarak İstanbul’daki diğer musiki ustalarını öldürmeye başlaması ile yaşananları okuyoruz.
Şeytanla yapılan anlaşmaların nasıl sonlandığını ve İhsan Oktay Anar’ın ne kadar usta bir masal anlatıcısı olduğunu merak ediyorsanız Suskunlar’ı mutlaka okuyun.
Upuzun bir sekiz yılın ardından Tiamat ile bizi sevince boğan İhsan Oktay Anar’a teşekkürlerimiz sunuyorum. Sizlere de edebiyatımızın en büyük masal anlatıcılarından İhsan Oktay Anar’la henüz tanışmadıysanız muhakkak tanışmanızı diliyorum. Ve yazıyı burada bitiriyorum. Yaşasın masallar!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Kısa cümle. Kısa.
Yazıyı burada paylaş: