Tarihe Adını Altın Harflerle Yazdıran Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

Tarihe Adını Altın Harflerle Yazdıran Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

Dolunay Kadınları Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazanan ilk Arapça roman oldu. Bu başarının ardından ünlü gazeteci Chrisriane Amanpour kitabın yazarı Jokha Alharthi ve İngilizce çevirmeni Marilyn Booth ile bir röportaj gerçekleştirdi. Editörümüz Aydan Yalçın1 da bu röportajı sizin için çevirdi.

1: Bu metin Aydan Yalçın tarafından Bibliyoraf.com için çevrilmiştir. Çevirmenin ve Bibliyoraf’ın izni olmadan başka bir sitede kullanılamaz.

Umman’dan çıkan çok konuşulan bir yapıt.”

Christiane Amanpour: Hanımlar, programa hoş geldiniz. Jokha, yayınımıza Umman’dan katılıyor. Sana ilk sorum şöyle: Kitabınla Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazanan ilk Arap romancı oldun. Aynı zamanda ilk defa Arapça yazılan bir kitap bu ödülü kazanmış oldu. Bir yazar olarak ülkeni ve toplumunu bu şekilde ön plana çıkarmak senin için ne ifade ediyor?

Jokha Alharthi: Bu benim için büyük bir onur. Arap edebiyatı neredeyse 1700 yıldır varlığını sürdürüyor. Ummanlı olmak benim için bir ayrıcalık çünkü biliyorsunuz, son yıllarda Arap dünyasının kültür merkezi genellikle Kahire ve Beyrut gibi şehirlerdi. Bu nedenle Umman bu konuda bir sürpriz yaşattı. Ve ben bunun güzel bir sürpriz olduğunu umuyorum.

Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

Christiane Amanpour: Eh, gerçekten öyle oldu. Eleştirmenlerden çok iyi yorumlar alan romanın Umman’ın bir köyünde yaşayan bir ailenin öyküsünü anlatıyor ve çoğunlukla kadınların bakış açısından aktarılıyor. Roman üç kız kardeşin evlilik deneyimleri ve iç dünyalarıyla ilgili. Neden böyle bir konuyu seçmeyi tercih ettin? Bu konuyu ele alarak ne anlatmak istiyordun?

Jokha Alharthi: Küçükken bambaşka bakış açıları olan, değişik tarzda kadınlar tanıdığım için çok şanslıydım sanırım. İnsanların toplumun hızlı değişimine, yüzyıllarca süreceği düşünülen ama aslında yitip giden değerlere ve diğer şeylere verdikleri tepkileri görmek istedim.

Christiane Amanpour: Kız kardeşlerin can alıcı noktalarını konuşalım. Meyye, Esma, Havle ve onları hayal kırıklığına uğratan evlilikleri. Havle ile ilgili bir pasaj okumak istiyorum. Kendisi çocukluktan tanıdığı kuzenlerinden biri olan Nasır ile evli. Her zaman onunla evlenmenin hayalini kuruyordu, değil mi? Ancak Nasır Kanada’ya gitti ve Havle ile evli olmasına rağmen orada bir kız arkadaş edindi. Birkaç defa ülkesine döndü ve Nasır’ın her ayrılışında Havle hamile kaldı. Havle’nin Nasır’ın Kanada’da yaşadığı hayattan hiç haberi yoktu. Bu yüzden onun bakış açısından bir kısmı size okumak istiyoruz.

başlık

“Acılar içindeki hayatı ona aşkın büyük bir örneği olarak göründü. İçinde barındırdığı çelişkilere rağmen bu aşkı hiçbir şey, kocasının kaskatı hali bile yıkamayacaktı. Umman’a geldiğinde uzun telefon görüşmeleri yapan Nasır, Kanadalı sevgilisinin resmini arabasının anahtarlığında taşırdı. Çocuklarına cicili bicili kıyafetler getirirdi ama yaşlarını doğru düzgün bilmediğinden hepsi küçük gelirdi.

sayfa 185, Dolunay Kadınları

Christiane Amanpour: Bu deneyim; evliliklerle ilgili bu hayal kırıklıkları ve toplumun genç kadınlara ya da genç kızlara nasıl yaşayacağını söylemesi, kültürünüzde ne kadar yaygın?

Jokha Alharthi: Bu bağlamda birçok kızın evlilikle ilgili romantik hayalleri oluyor ve Havle gibi, bazen gerçeğin farklı olduğunu anlayıp farklı bir hayata sahip olabileceklerinin farkına varmaları yıllar sürebiliyor. Havle’nin yaşadığı şey de tam olarak bu. Nasır’a olan aşkıyla tamamen körleşiyor ve gerçeği anlayıp özgürlüğüne kavuşması yıllarına ve dünyaya gelen bir sürü çocuğa mâl oluyor.

Christiane Amanpour: Kitabında, hayal kırıklığına uğramış diğer karakterlerin yanı sıra özellikle bu üç kız kardeşe odaklanıyorsun. Neden böyle bir şey yapmayı tercih ettin?

Jokha Alharthi: Çünkü bana göre yaşanan ilişkiler çok karmaşıktı ve bu konuyu üç karaktere odaklanarak aydınlatmam gerekiyordu. Ayrıca insanların değişimi ve kadınların düşüncelerinin geliştiğini görmek benim için olağanüstü bir şeydi. Yani sadece nesiller arasında değildi bu değişim. Bazen aynı insanın, aynı kadının içinde oluyordu. Yıllar geçtikçe Havle’nin ne kadar değiştiğini görebiliyorsunuz. Ve bir yazar olarak ben, böyle şeyleri gözlemlemeyi ve bunlar hakkında bir şeyler yazmayı seviyorum.

Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

Christiane Amanpour: (…) Sözlerine Umman’ın on yıllardır ve hatta asırlardır ne kadar değiştiğini göstermek istediğini söyleyerek başladın ve biliyoruz ki bu aslında senin romanının odak noktasıydı. Yani Umman’da köleliğin var olması durumu. Ama artık yok. Bize kitabında odaklandığın kölelikten ve köle edilen kızdan bahseder misin?

Jokha Alharti: Adı Zarife ve benim için çok ilginç bir karakter. Oğlu ona Umman’da artık köleliğin olmadığını söylüyor. Kadının artık özgür olduğunu. Seyahat edebileceğini. Yaşadığı haneyi terk edebileceğini. Ancak mesele şu ki, kadının efendisiyle karmaşık bir ilişkisi var. Zarife sadece bir köle değil aynı zaman efendisinin metresi. Aslında Zarife adama saygı duyuyor ve onu gerçekten seviyor. Hatta sevdiği tek adam o. Zarife için kendi durumu oğlunun neslinden oldukça farklı. Çünkü o, köleyken bile mutlu ve güçlü olabiliyor.

Christiane Amanpour: Bu bir efendi-köle ilişkisi ancak bu kitapta Zarife’yi güçlü ve dayanıklı bir kadın olarak tasvir ediyorsun. Bir süreliğine Marilyn’e dönmek istiyorum. Burada odaklanılan başka bir kadın, bir köle değil eş olan, bu üç kız kardeşin annesi Salime var. Bu kadın acı çekiyor. Hayatta hiçbir şey üzerinde hakkı olmadığını hissediyor. Kendisinin erkek kardeşinin ölümünü aşamayan annesinin bir yansıması olduğunu düşünüyor. Zahmet olmazsa bu kısmı bize okur musun?

Jokha Alharthi İle Çarpıcı Bir Röportaj

“Annesi ölüm haberini metanetle karşıladı. Zengin amcası Şeyh Said onunla ilişkisini kesmiş bulunduğundan cenazenin bütün yükü kadıncağızın üzerine kaldı. Kimse farkına varamadı ama o gün zaten ölmüştü. Tam on yıl boyunca her gün her gece ruhunu yitirmiş bir ceset gibi yaşadı. Nihayet bu cesetten kurtuldu, hayatla görünürdeki bağını tamamen kopardı.”

sayfa 135, Dolunay Kadınları

Christiane Amanpour: Bu çok dokunaklı. Rahatı yerinde özgür kadınların köleleştirilmiş Zarife’den çok daha fazla acı çekmeleri seni etkiledi mi?

Marilyn Booth: Şey, sanırım evet. Sonuçta kitabın bu kadar zor ve karmaşık olmasının sebeplerinden biri de bu. Ve burada anlatılmak istenen şey ailelerin ve aile bağlarının ne kadar karmaşık olduğu ve bir ailenin parçası olmamanın ne anlama geldiği. Bence bu kitap bize köleliğin tanımını romantikleştirmeden bu karmaşık hane halkına göz atma şansı veriyor. Sadece Umman ile ilgili bir hikâye olsa bile aynı zamanda ataerkil kültürle, ailedeki ataerkil yapılarla da ilgili. Elbette bu sadece Umman’a veya Arap dünyasına özgü bir şey değil. Bu da aslında dünya genelindeki okuyucuların kendileriyle özdeşleştirecekleri en önemli şeylerden biri.

Christiane Amanpour: Bence de öyle. Hayata ve zorlu yaşamlar süren kişilerin hayatlarına yakından bakabilmek muazzam (…) Marilyn, gerçekten çok teşekkür ederim. Ve Jokha, ta oralardan yayına katıldığın için çok teşekkürler.

Jokha Alharthi: Beni ağırladığınız için ben teşekkür ederim.

Kaynak: CNN

Bu yazının redaktörlüğünü Selin Çolak yapmıştır.

Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:

Yazıyı burada paylaş:

Yazı oluşturuldu 12

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.