Bugünkü konumuz herkesin bildiği ama aslında kimsenin gerçekten bilmediği bir savaş ve aşk tragedyası: Troya. Bu yazıda Troya Savaşı’nın ortaya çıkmasına neden olan ve savaşı derinden etkileyen en önemli efsaneleri paylaşacağız.
İlk olarak belirtmek isterim ki hepimizin Truva olarak bildiği yerin doğru çevirisi Troya. Bu nedenle bu yazıda Truva, Troya olarak geçecek. Troya, günümüzde Çanakkale sınırlarında yer alan bir antik kent. Biz, Çanakkale Boğazı’nın güneyinde yer alan bu antik kenti özellikle Homeros tarafından yazıldığı düşünülen İlyada ve Odysseia destanları ile tanıyoruz. Bu destanlar, ünlü Troya Savaşı’nı konu alıyor. Homeros’un İlyada’sında antik kent Troya’nın kuşatılmasının dokuzuncu yılındaki elli günlük bir süreyi okuyoruz. Odysseia’da ise savaş sonrası kahraman Odyseus’un evine dönmeye çalışmasını okuyoruz. Truva Savaşı’na dair destanlardan İlyada ve Odysseia dışındakilere ne yazık ki günümüzde ulaşamıyoruz…
Her Şeyin Başlangıcı: Thetis ve Peleus’un Düğünü
Her şey, bir deniz nimfası olan Thetis ve ölümlü Peleus’un düğünüyle başlıyor. Hem göklerin tanrısı Zeus hem de okyanusların tanrısı Poseidon aynı kadına yani Thetis’e aşık. Ancak Kahin Prometheus, Thetis’in oğlunun ilerde babasından daha güçlü olacağını rivayet eder. Bunun üzerine Zeus ve Poseidon, kendilerinden güçlü bir oğul riskini ortadan kaldırmak için Thetis’i ölümlü Peleus ile evlendirmeye karar verir.
Düğüne tüm tanrı ve tanrıçalar davet edilir. Bir tanesi dışında: Kaos tanrıçası Eris. Buna çok sinirlenen Eris, adına yaraşır bir şekilde kaos yaratmak ister. Düğünün ortasına bir altın elma bırakır. Bu elmanın üzerinde ise “En Güzele” yazmaktadır. Bilgelik ve savaş tanrıçası Athena, aşk tanrıçası Afrodit ve evlilik tanrıçası Hera, kendileri için bu elmayı almaya çalışır. Çünkü tanrıçaların üçü de kendisinin en güzel olduğunu düşünmektedir. İşte en esasında da bu durumdan ortaya çıkan kaos ile Troya Savaşı’nın temelleri atılır.
Paris ve Dünyanın En Güzel Kadını: Helen
Tanrıçalar, kendi aralarında karar veremediklerinden dolayı, Zeus’tan onlara hakemlik yapmasını isterler. Hiçbir tanrıçanın öfkesini kendine çekmek istemeyen Zeus, en güzeli belirleme görevini Troya prensi Paris’e verir. Fakat bu sırada Paris’in prens olduğu bilinmemektedir. Paris doğduğunda, onun Troya’nın düşüşüne onun neden olacağı kehanet edilmiştir. Bunun üzerine Paris, şehrin dışında, kim olduğunu bilmeden yetiştirilir.
Her biri birbirinden güzel olan tanrıçaları gören Paris bir türlü karar veremez. Tanrıçalar da Paris’i kendilerini seçmeye teşvik etmek için hediyeler önerir. Hera, kendisi seçilirse Paris’e politik başarı ve Asya’nın hakimiyetini verecektir. Athena, bilgelik ve savaş becerisi teklif eder. Afrodit ise dünyanın en güzel kadınının aşkını ona vereceğini söyler; Spartalı Helen’in ta kendisini. Helen’in aşkını tercih eden Paris, elmayı Afrodit’e verir.
troya
Peki güzelliği dillere destan Helen kim midir? Kendisi, Sparta Kralı Tyndareus’un kızıdır. Yani aslında bilmese de, Paris, Sparta prensesiyle kaderlerini birleştirmiştir. Kral Tyndareus, Helen’i evlendirmek için tüm talipleri, Paris’in seçiminden aylar önce sarayına toplar. Fakat Tyndareus kimseyi gücendirmek istememektedir. Sonuçta taliplerin hepsi ya kral ya da prenstir. Kızını evlendireceği kişi aynı zamanda ülkesinin politik geleceğini şekillendirecektir. Kızı ile evlenemeyenler ise sinirlenecek ve Tyndareus’a karşı tehlike oluşturacaktır.
Tam da bu noktada sivri zekası ile Odysseus devreye girer. İthakalı Odysseus, aslında kralın yeğeni Penelope’ye aşıktır. Krala, Penelope ile evlenmesi karşılığında bir tavsiye verir. Orada bulunan tüm prens ve krallar bir bağlılık yemini ederek, seçilen kişi ile Helen’in evliliğini koruyacaktır. Böylece herhangi bir kral ya da prensin gücenerek kralın kararına karşı çıkması da engellenmiş olacaktır. Bütün davetliler yemin eder. Ve en sonunda, Kral Tyndareus, Helen’in evlenmesi için Kral Menelaos’u seçer.
Eros’un Oku ve Savaşa Çağrı
Tanrıça Afrodit, Helen evli olmasına rağmen Paris’e verdiği sözü tutar. Aşk tanrısı Eros okunu atar. Helen’in Paris’e aşık olmaktan başka şansı kalmaz. Paris’i gizlice Sparta’ya sokan Afrodit, Helen’i kaçırmasını sağlar. Eros’un okuyla vurulan Helen ise büyük bir mutlulukla Paris’e katılır. O sırada amcasının cenazesinde olan Menelaos, eve döndüğünde karısının kaçırıldığını görür. Hemen yardım için güçlü abisi Agamemnon’a koşar. Agamemnon, Akha Liderlerine Kral Tyrandeus’un sarayında verilen sözü hatırlatarak hepsini savaşa çağırır.
Odysseus, Akhilleus’u savaşa çağırmak için Agamemnon tarafından gönderilir. Akhilleus, bu savaşa katıldığı takdirde kısa bir yaşam süreceğini biliyordur. Annesi Thetis, oğlunu korumak için harekete geçer. Akhilleus’u kadın kılığında Skyros adasında saklar. Ancak akıllı Odysseus bu yanıltmacayı görür. Akhilleus’u ikna ederek savaşa dahil eder.
Troya
Toplanan kahramanlar hep beraber Troya’ya yelken açar. Ve kuşatma başlar. Efsaneye göre Troya’nın kuşatması tam dokuz yıl sürer. Dokuz yıllık kuşatmanın seyri, Chriseis ile değişmeye başlar. Apollon’ın rahiplerinden biri, savaş sırasında kaçırılan kızı Chriseis’i geri almak için Agamemnon’a yalvarır. Ancak Agamemnon, kızın kendisine ait olduğunu söyleyerek onu reddeder. Bu, Apollon’a büyük saygısızlıktır. Çok sinirlenen Apollon Yunanlıların üstüne bir veba salgını salar. Uzun süre çekilen acıların ardından Agamemnon komutanlarının zoruyla kızı rahibe geri verir. Ancak bu sefer de Chriseis’i bırakmanın acısını çıkarmak için Akhilleus’un koruması altındaki Briseis’i alır. Çok sinirlenen Akhilleus, Agamemnon başta olduğu sürece savaşmayı reddeder.
Cesur Patroklos
Kahraman Akhilleus’un savaştan çekilmesiyle birlikte Troyalılar savaşı kazanmaya çok yaklaşır. Yunanlılar her muharebede yeniliyordur. Bu noktada sahneye Patroklos girer. Patroklos kimi kaynaklara göre Akhilleus’un sevgilisi kimine göre ise en yakın arkadaşıdır. Yunanlıların yeniliyor olmasına daha fazla dayanamayan Patroklos, Akhilleus’u zırhını alır. Akhilleus’un kılığında savaşa katılarak Myrmidion’lara önderlik eder. Patroklos, Akhilleus’un döndüğünü düşünen morali yüksek Yunanlılarla beraber sırt sırta, cesurca savaşır.
Paris’in abisi, Troya Prensi Hektor, Akhilleus’un savaş sahasına girdiğini görünce hemen rakibine doğru ilerleyerek onunla savaşmaya başlar. Hektor ile birebir dövüşen Patroklos, savaş meydanında Hektor’un kılıcıyla ölür. Hektor, ölenin Akhilleus değil de Patroklos olduğunu ancak öldürdükten sonra anlar.
En Güçlülerin Savaşı: Akhilleus ve Hektor
Patroklus’un Hektor’un ellerinde öldüğünü öğrenen Akhilleus öfke ve üzüntüyle çılgına döner. Savaş meydanına geri dönerek birçok Troyalıyı öldürür. Artık tek bir amacı vardır: Hektor’u kendi elleriyle öldürerek intikamını almak. Aslında Akhilleus ve annesi Thetis, Akhilleus’un ölümünün Hektor’un ölümünden kısa bir süre sonra olacağını biliyordur. Kendi ölümünü de beraberinde getireceğini bilse de Akhilleus’un Patroklos’a olan sevgisi daha büyüktür.
İki tarafın en güçlü savaşçıları olan Akhilleus ve Hektor birbirlerine karşı büyük bir mücadele verir. Akhilleus dövüşü kazanır ve Hektor’u öldürerek intikamını alır. Fakat öfkesi bununla dinmeyen Akhilleus, Hektor’un cesedini Troya surları boyunca atıyla sürükler. Günler sonra Kral Priam’ın yaşlı gözlerle oğlunun bedenini geri almak için yalvarmasıyla Akhilleus yumuşar ve Hektor’un bedenini babasına iade eder.
Aşil’in Topuğu ve Ölümü
Thetis ve Peleus’un oğlu Akhilleus -bir diğer adıyla Aşil-, Yunanistan’ın en büyük kahramanı olmak için doğmuştur. Annesi Thetis, Akhilleus doğduğunda onun çok büyük bir kahraman olacağını biliyordur. Akhilleus ya kısa bir yaşam sürecek ama şöhreti yıllar oyunca konuşulmaya devam edecektir ya da uzun ve mutlu bir yaşam sürecek ancak kimse adını bilmeyecektir.
Thetis, oğlunu bu şöhretli ama kısa hayattan korumak için güçlendirmek ister. Akhilleus’u daha çocukken yeraltı dünyasındaki Styx Nehri’ne götürür. Çünkü Styx nehrine batırılan biri zarar göremez. Tanrıça Thetis, oğlunu Styx Nehri’ne batırır ancak bu sırada Akhilleus’u topuğundan tutar. Dolayısı ile Akhilleus’un topuğu suya girmez. Böylelikle Akhilleus’un zarar görebileceği tek yer topuğu olur.
Not: Günümüz tıbbında hala topuğumuzdaki bağlardan birine Aşil ligamenti diyoruz. Günlük konuşmamızda da yer edinen “Aşil Topuğu” terimi, zayıf noktayı belirtmek için hala kullanılıyor. Aşil’in hak ettiği şöhreti aldığını buradan bile anlayabiliriz aslında.
Hektor’un ölümünün üzerinden çok zaman geçmeden Akhilleus savaş sırasında topuğundan bir okla vurulur. Onu öldürebilecek bu tek darbeyi yapan kişi de Paris’ten başkası değildir. Kahraman Akhilleus, şöhret dolu yaşamının sonuna gelir ve yeraltı dünyasında sevgilisi/arkadaşı Patroklos’a katılır. Akhilleus ölse de hikayesi -ona vadedildiği gibi- binlerce yıl sonra bizimle birlikte olmaya devam ediyor.
Troya Atı ve Savaşın Sonu
Bilge kahraman Odysseus, artık bu kanlı savaşın son bulmasını ister ve bir çare düşünür. Sonuç olarak, dev bir tahta at inşa ederler. İçine Yunan askerlerinin gizlendiği bu at, Troya sınırına bırakılır. Yunanlılar geri çekiliyormuş gibi yaparak gemilerini denize sürerler. Atın bir hediye olduğu düşünen Troyalılar, tanrı Apollon’un uyarılarına rağmen atı şehre taşır. Atın içindeki Yunan askerlerin gece saldırmasıyla Troya düşer. Katliam yaşanır. Ve on yıl süren bu kanlı savaşın galibi Yunanlılar olur.
Troya Savaşı’nın efsanesinin sadece küçük bir kısmı İlyada’da yer alıyor olmasına rağmen elimizdeki en değerli kaynaklardan biri İlyada’dır. Bunun dışında Troya Savaşı efsanesi hakkında bilgi edinebileceğiniz kitapların bazılarını aşağıda listeledik.
Not: Aynı zamanda Brad Pitt’in başrolde oynadığı Truva filmini izleyebilirsiniz 🙂
- İlyada ve Odysseia – Homeros: Efsanenin ilk ağızdan anlatıldığı bu antik klasiklerde yazımızda bahsedilmeyen birçok detayı görebilirsiniz.
- Troya Savaşı – Barry Strauss: Efsanenin arkasındaki tarihi öğrenmek istiyorsanız bu kitap sizin için. Strauss, kanıtlarla Troya Savaşı’nın tarihini anlatıyor. Neyin gerçek neyin efsane olduğunu görmemize yardımcı oluyor.
- Akhilleus’un Şarkısı – Madeline Miller: Akhilleus ve Patroklos arasındaki destansı ve acıklı aşkı merak ediyorsanız bu kitabı okumalısınız. Hem gözyaşlarınızı tutamayacak hem de kahramanlarımızı daha yakından tanıyacaksınız.
- Bin Gemi – Natalie Haynes: Feminist bir bakışla yazılan Bin Gemi, Troya’nın efsanelerde sadece ismi geçen kadınlara ses veriyor. Bu kadınların ağzından yazılan kitap, Troya’ya kadınların gözünden bakmamızı sağlıyor.
- Kızların Suskunluğu – Pat Barker: Bu kitapta Troya Savaşı Briseis’in gözünden anlatılıyor. İlyada Destanı’nın, bütün savaşın buluşma noktasındaki kadının gözünden anlatılmasına bayılacaksınız.
Troya Savaşı, Antik Yunan’ın belki de en büyük efsanelerinden biridir. Bu nedenle biz de yazılan en büyük destanlardan birine ışık tutmak istedik. Umarız siz de okurken keyif almışsınızdır.
Kapakta kullanılan çalışma Flemish School’a aittir.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: