Uçurtmayı Vurmasınlar, son dönemde okuduğum en duygusal kitaplardan birisiydi. Roman, 12 Eylül olaylarında düşünce suçundan gözaltına alınan Feride Çiçekoğlu’nun yaşamından bir kesiti anlatıyor. Dört yılını Ankara’daki Ulucanlar Cezaevi’nde geçiren Feride Çiçekoğlu, kitabında hapishane günlerinde tanıştığı Barış adındaki bir çocuğun gözünden hapishane ortamını anlatıyor. Kitabın duygulandıran içeriği üzerine yazılanların yaşanmış bir olay olduğunu bilmek de içleri parçalıyor.
İnci’ye Mektup Yazmak
Uçurtmayı Vurmasınlar, annesinin hapis cezası yüzünden hapishanede büyümek zorunda kalan beş yaşındaki Barış’ın hikâyesini anlatıyor. Kitap, Barış’ın annesiyle birlikte olduğu kadın hapishanesinden tahliye edilen İnci’ye yazdığı mektuplardan oluşuyor. Feride Çiçekoğlu, “Barış’ın kimi düş, kimi gerçek mektupları, gerçek adresine ulaşsın diye yazıldı bu kitapçık,” der. Barış, çocuk aklıyla müdürün neden her mektubunu okuyup kafasına göre kelimeleri karaladığına anlam veremez. Koğuşa gelen anahtarlı amca, neden her mektup sonrasında gelip ‘Bu çocuğa bu akılları kim veriyor?’ diyerek annesini dövmeye kalkar?
Roman, siyasi suç olarak tanımlanan ve tıpkı yazar Feride Çiçekoğlu gibi düşünce suçundan hapse atılan İnci’nin hapishaneden gidişiyle başlıyor. Barış, annesinden yeteri kadar ilgi görmediğinden olsa gerek, İnci ile arasında özel bir bağ kuruyor. Babasının onları terk edişi ve annesinin umursamazlığı arasında İnci’nin varlığını bir sığınak olarak görüyor. İnci, Barış’a; yalan söyleyenlerin burnunun tıpkı Pinokyo gibi uzadığını, aklına gelen her düşünceyi kendisi dışında hiç kimseyle paylaşmamasını ve kötü söz kullanmamasını tembih ediyor. Kendi aralarında özgürlüğü nitelesin diye kullandıkları bir kelime de var: Uçurtma!
“Burnun büyüdü mü İnci? Hani Pinokyo’nunki gibi… Sen anlatmıştın, Pinokyo diye bir kukla varmış. Yalan söyleyince burnu uzuyormuş. Yalan söylersen senin de burnun büyür, demiştin bana. Sen de yalan söyledin!”
Uçurtmayı Vurmasınlar, Feride Çiçekoğlu
Barış’ın Yaşamı
Okuyucu, mektuplar sayesinde Barış’ın iç dünyasına, hapishane yaşantısına, rüyalarına ve hayallerine dair bilgiler ediniyor. Romanın belirli bir olay örgüsünün olmadığını ve Barış’ın hatırlayış sırasına göre ilerlediğini görüyoruz.
Barış çocuk aklıyla, büyüklerin başından savmak için söylediği sözlerin ardında hep bir mantık arıyor. Büyüklerin kendileri yaptığında doğru, Barış yaptığında yanlış olan durumları anlamlandıramıyor. Bu bölümlerde niçin azar işittiğini anlayamayan Barış’a keyifle gülümsedim. Koğuşun neşe kaynağı olan Barış’ı çoğu kişi seviyor. Hatta zaman zaman onun küçük bir çocuk olduğunu unutuyorlar.
Hapishane Hayatı ve 80’li Yıllar
Küçük bir çocuğun dokuz aylıkken annesiyle birlikte girdiği hapishane, özgürlüğün nasıl bir duygu olduğunu bilmeden yaşaması ve yapılan şiddeti gözlemlemesi çok ağır bir travmadır. Feride Çiçekoğlu, Barış’ın hayatına mercek tutarak okuyucusuna bambaşka bir yaşamın penceresinden bakmamızı sağlıyor. Kitap karakterinin çocuk olması da empati kurmamıza ve ekstra etkilenip duygulanmamıza sebep oluyor tabii. Bu kitap, yetişkin bir karakterin gözlemiyle veya yazarın anlatımıyla kaleme alınsaydı bu kadar ses getirmezdi diye düşünüyorum. Barış en az koğuştakiler kadar okuyucunun kalbinde de yer ediyor. Kâh gülümsetiyor kâh ağlatıyor ama en çok da boğazınıza yumru oturuyor.
Günümüz koşullarına nazaran 80’li yılların yönetimi ve hapishane yaşamı oldukça ağır. Roman içerisinde de bunun örneklerini sıkça görüyoruz. Örneğin, gökyüzünde başıboş uçan bir uçurtmanın dışarıda yaşam sürenlerin içeriye bir mesaj iletmek maksatlı olduğunu düşünecek kadar dar görüşlüler. Üstelik kitapları, zihin yıkadığı ve kışkırtmaya teşvik ettiğine inanarak yakıyorlar. Bu rutubetli dört duvar arasında insana umut edebileceği ve sevebileceği hiçbir şey bırakmıyorlar. Böylesine ağır ve baskıcı ortamda büyüyor minik Barış. Lakin İnci ile kurduğu bağ sayesinde hayallerine tutunmaya devam ediyor.
Roman üzerine düşününce hafızamda en çok yer edinen ve unutamadığım şu satırlar geliyor aklıma:
“Bak, uçurtma kaçmış!”
“Hani bakayım! Nereden kaçmış?”
“Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!”
Uçurtmayı Vurmasınlar, Feride Çiçekoğlu
Romanın zorlu yaşamında, çocuksu masumluğu ile Barış’ı ve ona güzel umutlar vadeden İnci’yi çok sevdim. Tabii İnci’yi sadece Barış’ın anlattıkları ile tanıyor okuyucu, o yüzden Barış’ın aksettiği haliyle sevdim demek daha doğru olur. Koğuştaki her kadının ayrı bir hayat hikâyesi var. Barış onların neden içeride olduklarını kısaca anlatıyor. Benim en sevmediğim karakter, iki yüzlü davranan ve Barış’a dahi merhamet göstermeyen Sümbül Hanım oldu.
Film ve Oscar Serüveni
Feride Çiçekoğlu’nun Uçurtmayı Vurmasınlar adlı eserinin bir de filmi var. Film, 62. Akademi Ödülleri’nde yabancı dilde en iyi film dalında Oscar aday adayı olarak seçildi. Ama kitap ile film arasında farklılıklar olduğunu da belirtmek isterim. Kitapta İnci yok, kitap onun gidişiyle başlıyor. Film ise ikilinin hayatlarının nasıl kesiştiğini anlatarak başlıyor, dolayısıyla İnci’yi daha iyi tanımış oluyoruz. Barış’ın hayat hikâyesini özümsemek ve İnci ile aralarındaki bağa tanık olmak isteyenlerin izlemesini tavsiye ederim.
“Ama çocuklar kusura bakarlar. Kuşlar gibi. Hani taş atmıştım bir kez de küsüp kaçmıştı… Ben şimdi kaçamıyorum İnci. Ama büyüyünce kaçarım belki. Hani o mavi uçurtma gibi…”
Gerçek bir hayat hikâyesi oluşu ve bir çocuğun bakış açısıyla özgürlüğe kelepçe vurulamayacağını öğreten Barış’ı herkesin tanımasını isterim. Bu mektuplar demir parmaklıklar ardından, masum ve minik parmaklı Barış’tan geldi. Bir mektubunuz var! Okuyun, hadi!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: