yeşilin kızı anne
Karşılaştırma Dosyaları Bölüm 2: Anne With An “E“
Yeşilin Kızı Anne serisinin ilk kitabından uyarlanmış olan Anne With An “E” dizisini izleyenler ve diziden büyülenip kitabını okumak isteyenler… Buyurun gelin, size bu ikisinin ufak bir karşılaştırmasını sunuyorum. İyi bir uyarlama nasıl olmalı? Nelere dikkat edilmeli? Dizide karakterler nasıl yansıtılmış? Yeşilin Kızı Anne serisindeki hava, dizide de sürdürülebilmiş mi? Gelin bunlardan biraz bahsedelim. Ancak baştan uyarayım, hem diziden hem kitaptan spoilerlar olacak.
Anne, birçok kişinin arkadaşı olmasını isteyeceği naiflikte bir karakter. Dizi boyunca bu durum göz önünde tutulmuştu, aynı şekilde kitapta da böyleydi.
İyi bir uyarlama nasıl olmalı? Öncelikle bu konu hakkında kendi düşüncelerimden çok kısa bir şekilde bahsetmek istiyorum.
Bana göre bir uyarlamayı heyecan verici kılan en önemli unsurlar: uyarlamanın kitapla olan uyumu, karakterlerin izleyiciye verdiği his ve düşünülmüş küçük detaylar. Bu hususlara Anne With An “E” dizisinde birçok kere denk gelmek mümkün.
Mesela Anne ve Diana’nın sütlerini soğuk kalmaları için okullarının önündeki küçük dereye koymaları harika düşünülmüş bir detaydı. Diziyi izlerken bu sahneyi görmek bir okuyucu olarak beni heyecanlandırdı. “İşte!” dedim içimden. O sahnenin samimiyetini ve karakterlerin bağ kurabildiğini, sohbet ettiğini görmek… Bence bir uyarlamada tam da bunun olması gerekiyor: Ufak ve önemsiz görünen sahnelerle bile seyirciyi etkileyebilmek.
Bir başka örnek olarak: Bayan Rachel ile Anne’in dizideki ilk karşılaşması kitapla neredeyse bire bir aynıydı. Başta Bayan Rachel’a duyduğumuz öfke, kitapta da dizide de aynı seviyede hissediliyordu. Anne ile empati kurmak zaten çok kolay, her birimizin içinden bir şeyler bulabileceği bir karakter kendisi. Bir de bunların üzerine, zaten yaptığı her şeyi şairane bir romantiklikle süsleyen Anne’in dilediği özür, hem kitapta hem de dizide karşılaşabileceğimiz en güzel özürdü diye düşünüyorum.
Biraz da karakterlerden bahsedelim: Matthew, dizideki ve kitaptaki en sevdiğim karakterlerin başını çekiyor. Kadınlarla iletişim kuramamasına rağmen etrafının kadınlarla çevrili olması ve onun bu durum içindeki çaresiz çırpınışlarını okumak da izlemek de müthiş keyifliydi. Her durumda Anne’e saman altından yardım etmesi ise onu gözümüzde bir baba figürü olarak epey yükseltti açıkçası. Diğer yandan Marilla ve kendisinin nam salmış katılığı, kitapta bir nebze daha göz önündeyken dizide biraz törpülenmişti. Ancak yine katı bir kadın olarak izledik kendisini, her ne kadar söz konusu Anne olduğunda yumuşayabiliyor olsa da.
Dizide, kitaba göre orijinal kurguya eklenen çok fazla olay ve karakter olmuş. İkinci sezonda katılan Cole, Mary ve Bash gibi karakterler, Prissy’nin gerçekleşmeyen düğünü, Gilbert’in bir süre uzaklara gitmesi gibi. Ama bu durum, beni ne sıktı ne de diziden soğuttu. Gayet yerinde oynamalar yapıldığını düşünüyorum. Bunlardan öte, asıl önemli olan şey, var olan karakterlerin aynen kitaptaki gibi yansıtılabilmiş olmasıydı bence. İzlerken aynı karakterler gözünüzün önünde canlanıyor -ki bu okuyucu için çok değerli bir şey. Ayrıca kitaplarda olmayan bu karakterlerin hem kitabı okumuş hem de okumamış izleyiciler tarafından çok sevildiğini söylemek yanlış olmaz herhalde. Yeşilin Kızı Anne
Diana’ya gelirsek, oyuncu seçimi kitaptakine oldukça paralel olmuş. Bu da okuyucuyu sevindiriyor tabii ki. Kitapta kendisini nasıl okuduysak dizide de biraz fazlası ile gördük diyebiliriz. Diana her zaman Anne’in yanındaydı ve arkadaşlıklarının gelişmesini okumak kadar izlemek de çok keyifliydi. Mesela hikaye kulübünde yazmak için Diana’nın konu bulamayıp Anne’den fikir alması çok hoş bir detaydı bence.
Bir başka değinmek istediğim nokta ise diziden aşina olduğumuz Jerry karakteri ve onun Anne ile arkadaşlığı. Kitapta da bu dostluğu görmek isterdim açıkçası. Jerry kitapta da var olan karakterlerden biri, fakat kendisinden pek fazla bahsedilmiyor kitap boyunca.
Kitabın, hatta bütün serinin, en sevilen ve en önemli detaylarından biri ise kesinlikle Anne ve Gilbert karakterlerinin arasındaki ilişki. Ancak, ilk kitapta işleyiş daha yavaş olduğundan aralarında elle tutulur bir iletişim olmuyor. Uzun bir süre boyunca onları küs olarak okuyoruz. Anne, kitap boyunca inadından vazgeçmese de Gilbert üstelemeyerek centilmen bir tavır takınıyordu.
Öte yandan, dizide ekleme yapılmış olan diğer bir durum da bu ikilinin etkileşimi üzerineydi: Gilbert ve Anne’in tatlı atışmaları, rekabetleri ve elbette aşkları dizide verilen şekli ile izleyicilerin gönlünde taht kurdu. Yeşilin Kızı Anne
Gilbert’ın naif duruşu ve beyefendiliği kitapta da dizide de aynı ölçüdeydi. Kendisi hikayeye ne zaman dahil olacak diye hevesle beklediğimi itiraf etmeliyim. Gilbert ve Anne’in dizideki dinamiğini gerçekten çok sevdim. İlk başlarda hem dizide hem kitapta hiç anlaşamıyorlar, ama bu duruma rağmen birbirleri ile rekabet etmekten de asla geri kalmıyorlar. Hatta ilk kitapta sırf Gilbert’ı yenmek için, delicesine okumak istediği kitabı kilere kitleyip geometri çalışacak kadar hırslı bir Anne görüyoruz. Ne yazık ki bu hoş detay dizide yoktu. Kitapta Anne’in geometride kötü olduğundan bahsedilmiş olması da yapmış olduğu hareketin ve büründüğü rekabet hırsının inandırıcılığını arttırıyordu. Ayrıca eklemeliyim ki Anne’in ilk defa bir şeyde berbat olduğunu keşfetmek, insanın yüzünde ufak bir tebessüm oluşturuyor. Hiçbirimiz kusursuz değiliz ve kusursuz karakterleri okumaya bayılmadığımızı düşünüyorum.
Kitap ve dizi arasındaki değinmek istediğim bir diğer fark ise Jo halanın evindeki davet. Kitapta Anne bundan sadece laf arasında bahsediyorken dizide ise bu olay bir-iki bölüm sürüyor. Dizinin en keyifli olaylarından birinin kitapta geçiştirilmesi insanı biraz üzüyor.
Dizide, kitapta olmayan bazı karakterlerden olduğundan bahsetmiştim: Cole, Bash, Mary, Bayan Allan ve kasabaya gelen dolandırıcılar bunlardan bazıları. Bu karakterlerin mesaj vermek ve sezonun devamlılığını sağlamak için diziye eklenmiş olduklarını anlamak pek zor değil. Bu noktada diziyi takdir etmek gerekir. O dönemin hassas olduğu konulara -hatta şu anda bile bu durumlardan bazıları hassaslığını koruyor- dikkat çekebilmişler ve bu durumlar üzerinden günümüzde atıflarda bulunarak verdikleri mesajlar dizinin en önemli ve en güzel yönlerinden biriydi. Fakat bu yeni karakterlerin ve verilmek istenen mesajların kurguya eklenmesi doğal olarak dizide kitaplardan ayrı bir hikaye yumağı oluşmasına neden oldu.
“Hayatım, gömülmüş umutların muhteşem mezarlığıdır.”
Yeşilin Kızı Anne, Lucy Maud Montgomery
Hayal gücünü kullanış şekli ile hem kitapta hem de dizide takdirimizi kazanmayı başarıyor Anne, zaten kendisiyle bağ kurabilmenin birçok kişi açısından mümkün olmasının yegane sebeplerinden biri bu. Yeşilin Kızı Anne
Anne karakterinde içimizden bir parça bulamamak pek olası bir şey değil zaten. Mesela saçlarından nefret etmesi ve onları mahvetmeyi göze alacak kadar toplumdan baskı görmesi, şu anda bizlerin de içinde kaldığı durumlara çok benzer bir nitelik taşıyor ve bu durumun hem kitapta hem de dizide fark olmadan işlenen hususlardan biri olduğunu da not düşmek isterim. Toplum baskısı ve bunun kişi üzerindeki etkileri açısından bakıldığında Anne yine oldukça içimizden bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Karakterler arasındaki etkileşim ve dizinin masalsılığı, çekim yapılan mekanların güzelliği ile ön plana çıkmıştı. Kitapta Anne’in paragraflarca -huyu gereği bazen sayfalarca- anlattığı bu yerleri somut bir şekilde görebilmek harika bir duyguydu.
Genel anlamda çoğu karaktere ve olaya sadık kalınmış. Diziye yapılan çoğu eklemeye rağmen hikayenin orijinaline olabildiğince sadık kalınması, beni dizinin içine çeken önemli detaylardan biri oldu. Anne’in Gilbert’in suratında kırdığı yazı tahtası, oyuncuların fiziksel olarak kitaptaki karakterlerine oldukça benziyor olması, Anne’in sağa sola koşturup gördüğü her şeyi hayal gücü ile süslemesi… Bunlar hem kitapta hem de dizide en çok yüzümü güldüren şeylerdi.
Anne kitapta durmadan gamzelerin ne kadar güzel olduğundan ve gamzeye sahip olmak istediğinden bahsediyordu. Bir de bakıyoruz ki dizideki karakterinin çok güzel gamzeleri var… Bu durum, Anne ile bağ kurabilmiş her okuyucuyu mutlu edebilecek hoş bir tesadüf olmuş diyebiliriz sanırım.
Genel olarak diziye yapılan eklemelerle ortaya çıkan eksikliklerden bahsettik, son olarak da kısaca kitapta olup dizide olmayanlara değinmek istiyorum: Belki biraz büyük bir spoiler olacak ama ilk kitabın sonunda Matthew’u kaybediyoruz. Marilla da kör olma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor ve Anne onu yalnız bırakmamak için kazanmış olduğu bursu kabul edemiyor. Dizide ise bu iki önemli olayı Matthew’un ciddi bir hastalık geçirmesi ve Marilla’nın gözlerinin iyi göremediği için gözlük takmaya başlaması şeklinde işlemişler. Dizinin yaratıcısı Moira Walley-Beckett bir röportajında bu önemli değişikliğin orijinal hikayeye alternatif bir bakış açısı getirmek için olduğunu söylemişti.
Hem Yeşilin Kızı Anne serisinde hem de Anne With An “E” dizisinde ana karakterimizin dikkatleri üzerine çeken hareketlerinden ilki olan şapkasına taktığı çiçek buketini gururla taşıması ile Anne, hem okuyucunun hem de izleyicinin kalbini ilk saniyede avcunun içine alıyor. Kitaptaki naifliği, hayal gücünün genişliği, kendi güzelliğini görmemek için inadı ve bunu zor yoldan da olsa öğrenişi diziye başarılı bir şekilde uyarlanmış diye düşünüyorum.
Anne’in dünyasına hem bir okur olarak hem de bir izleyici olarak tanık olmak şahane bir keyif gerçekten. Bu harika karakter ile tanışmamış olan varsa elinizi çabuk tutmanızı tavsiye ederim. Pınar Görcelioğlu tarafından yazılan 19. Yüzyılın Özgür Ruhlu Genç Kadını: Yeşilin Kızı Anne yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz. Maviler sizinle olsun. 💙
Kapak görselindeki çizim @emeriart tarafından yapılmıştır.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: