Sevilen yazar Leigh Bardugo’nun üç kitap olacağı konuşulan serisi Dokuzuncu Cemiyet’in ikinci kitabı Hell Bent, bu yılın başında okurlarıyla buluştu. Biz de sizler için yazarın Goodreads ile kitap hakkında yaptığı bu röportajı dilimize çevirdik.1
1: Bu metin Esma Mina Yıldız tarafından Bibliyoraf.com için çevrilmiştir. Çevirmenin ve Bibliyoraf’ın izni olmadan başka bir sitede kullanılamaz.
Dokuzuncu Cemiyet’in devam kitabında Galaxy Stern arkadaşını kurtarmak için her türlü zorluğa göğüs geriyor. Leigh Bardugo da sizi bu yolculuğunda beraberinde götürüyor. Üçleme olması beklenen serinin ikinci kitabı olan Hell Bent, Dokuzuncu Cemiyet’in kaldığı yerden devam ediyor. Galaxy “Alex” Stern, Yale Üniversitesinde gizli bir cemiyetin üyesi. Üyesi olduğu ev, Lethe Evi, Yale ve daha birçoğunun sosyal yapısını kontrol eden Kadim Sekizli’nin dokuzuncusu.
Dokuzuncu evin içinde Alex’in özel bir yeri var. Alex’e, Los Angeles’taki uyuşturucu satıcıları ve çıkmazlarla dolu hayatından sonra ikinci bir şans veriliyor. Ölüleri duyma ve hissetme yeteneği sayesinde işe alınıyor. Soylu akranları Darlington ve Pamela Dawes ile istemediği halde ortak olarak Lethe’nin üçüncü lideri oluyor.
Sihir, Kadim Sekizlinin para birimi. Onlar için karanlık büyüler, beladan kıl payı kurtulmaları ve büyünün beraberinde getirdiği kargaşa sadece eğlenceli bir oyun. Fakat Darlington şeytani bir canavar tarafından kullanılıp kurtarılma umudu olmadan cehenneme gönderilince her şey değişiyor. Ortağını geri getirmeyi kafasına koymuş Alex Stern, Kadim Sekizli’nin bir oyundan çok daha fazlası olduğunu kısa sürede öğreniyor.
Hell Bent, Bardugo’nun gizeme, sihre ve yol boyunca karşılaştığımız karanlığa ve beklenmedik ortaklıklara dayanan destansı hikâyesi. Bardugo, Goodreads ekibinden April Umminger ile fantezi yazmanın, uyumsuz karakterleri birleştirmenin, cehenneme gidip gelmenin ve tabii ki hayaletlerin eğlencesi hakkında konuştu. Bu konuşma ekibimiz tarafından düzenlenmiştir.
Hell Bent
Goodreads: Dokuzuncu Cemiyet çok yaratıcı ve eğlenceliydi. Fantastik kurgu yazmaya nasıl başladınız?
Leigh Bardugo: Lisenin ikinci yılında başladım. Annem yeniden evlenmişti. Yeni bir yere taşınmıştık ve ben yeni bir okula başlamıştım. Kendimi bir uzaylı gibi hissediyordum. Farklı bir dil konuşuyormuş gibi hissediyordum. Etrafımdaki insanları anlayamıyordum. Evde işler benim için çok zordu. Okulda da aynı şekilde. Ve benim için her şey bundan ibaretti. 11, 12, 13 yaşındayken hayat böyle. Çok küçük bir dünyada yaşıyorsunuz ve bunun ötesinde hayatın nasıl olabileceğini görmek zor oluyor.
Bir gün okulumun kütüphanesine girdim ve üzerinde “Yeni dünyaları keşfet” yazılı küçük bir tabela olan büyük bir kitap masası gördüm. Kitapların hepsi bilimkurgu ve fantastik klasikleriydi. Elime Dune’u aldım ve hayatımdaki her şey değişti. Benim için yaşadığımın ötesinde başka bir dünya olduğuna, , azimli ve zeki olmanın herkes gibi olmaktan daha önemli olduğu bir hayat olduğuna inanmam gerekiyordu.
Sevimli, popüler ve neşeli olmak -ben bunların hiçbiri değildim- dışında beni bekleyen daha çok şey olduğunu bilmem gerekiyordu. Fantastik kurgu ve bilimkurgu bana bunu verdi. Yazmak, duygularımı algılama şeklimi etkileyen bir tür hayatta kalma mekanizması haline geldi. Bu şekilde gerçek hayattan kaçtım ve aynı zamanda dünyamı ve onu anlama şeklimi genişletmeye başladım.
Goodreads: Hell Bent ve Dokuzuncu Cemiyet için nereden ilham aldınız?
Leigh Bardugo: Bu fikir lisans günlerimde (Yale’de) doğdu. Eve dönerken gördüğüm bir şey hakkında çok net bir anım var. Solumda bir apartman büyüklüğünde dev bir türbe vardı -devasa, beyaz, mermer bir şey. Üzerinde demir yılanların süründüğü siyah ferforje bir çit vardı. Sağımda da Grove Sokağı mezarlığının kapıları vardı. Bunların üstünde, üzerinde “Ölüler diriltilecek” yazılı kocaman bir kaide vardı. Bunu gördüğüm an heyecanlandım.
Hell Bent
O zamanlar muhtemelen 18 yaşındaydım. Üniversite kampüsümün altında saklanmış muazzam bir gizemle karşılaşmış gibiydim. Bu binanın gizli bir topluluk olan Kadim Sekizli’nin bir parçası, Book and Snake olduğu ortaya çıktı. Böylelikle gizli topluluklara hayran kaldım Bir fikrim vardı, gücü ellerinde bulunduran cemiyetler hakkında, gücünüzün sadece sosyal bağlantılarınız, ekonomik etkinizle ilgili olmadığı bir hikâye anlatmak istedim… Güç, insanların esrarlı bilgileri sakladığı ve doğaüstü varlıklarla doldurduğu evleri sayesinde elde edilecekti. Bu bana çok eğlenceli bir fikir gibi geldi. Araştırmamın derinliklerine inmeye başladığımda ve kendi geçmişimi kazmaya başladığımda, çok farklı bir hikâyeye dönüştü.
Dokuzuncu Cemiyet’i heyecanlı bir yerde bitirdim. Bu hikâyeyle nereye varmak istediğime dair fikirlerim vardı. Fakat hikâyenin ilerleyişi açısından bu, cennet ve cehennem anlayışı, özellikle Dante ve Hıristiyanlık öncesi öbür dünya fikirleri üzerine biraz araştırma yapmamı gerektirdi.
Goodreads: Dokuzuncu Cemiyet’e başladığınızda, bir devam kitabı yazacağınızı her zaman biliyor muydunuz?
Leigh Bardugo: Evet. İlk başta bu seriye 12 kitap yazmak istediğimi düşündüm. Alex’in üniversiteye gideceği, sonra mezun olacağı ve doğaüstü suçları çözeceği bir dedektif serisi hayal ettim. Sonra düşündüm ki, “Belki beş daha gerçekçidir.” Kitapları yazmamın ne kadar sürdüğünü ve araştırmanın ne kadar yoğun olduğunu fark ettiğimde ise üçe karar verdim. Yani bu bir üçlemenin ikinci kitabı ve hepsi üçüncü kitapla sonlanacak. En azından şu an için planım bu.
Goodreads: Hell Bent’i birkaç cümlede nasıl özetlersiniz?
Hell Bent
Leigh Bardugo: Dokuzuncu Cemiyet’in sonunda Alex, Darlington’un cehennemde sıkışıp kaldığına ve orada hayatta kalabilmek için bir iblise dönüştüğüne inanıyor. Dawes ile birlikte onu kurtarmaya karar veriyor. Fakat cehennemden bir ruh çalmak kolay bir iş değil, ilk olarak oraya nasıl gidileceğini bulması gerekiyor. Cehenneme açılan bir kapı nerede bulunur? Daha sonrasında anlaşılıyor ki, bu Alex’in kendi başına başaramayacağı bir görev. Hikâye hem Darlington’ı geri getirmenin bir yolunu bulmaya çalışırken cehenneme yapılan yolculuk hem de Alex’in etrafındaki insanlara daha fazla güvenmeye başlaması ve kendi güçlerinin etkisini ve sınırlarını keşfetmesi ile ilgili. Ve araya birkaç cinayet de ekledim tabii.
GR: Kurgunuz hakkında beni etkileyen şeylerden biri de, aynı anda devam eden birçok farklı olay örgüsü olmasına rağmen hiçbirinde yarım bir son bırakmamanız. Yazım süreciniz nasıl ilerliyor? Her şeyi nasıl takip ediyorsunuz?
LB: Bu kitapları yazarken izlediğim süreç genç yetişkin romanlarımı yazarken izlediğim süreçten biraz farklı. Genç yetişkin yazarken başlangıç için temel bir taslak yazarım, farklı temalar arasında gezinirken tempoyu korumaya ve en temel taslağa dönüp düzgün bir kitap oluşturmaya çalışırım.
Aslında bir taslaktan çok ayrıntılı bir ana hat oluştururum. Mesela Kargalar Meclisi’nin taslağı otuz bin, son hali ise yüz otuz bin kelimeydi. Bu taslaklar çok kısa oluyorlar ve aslında benim hikâyeyle ilgili bildiğim her şeyi yazıp kitabın şeklini bulmaya çalışmamın sonucu oluşuyorlar.
Dokuzuncu Cemiyet’i de Hell Bent’i de parçalar halinde yazdım. Bu serinin kitaplarını farklı projeler üzerine çalışırken, aynı anda yazdım. Hell Bent’i bir yandan Kurtların Hükmü’ü ve Azizlerin Yaşamı’ı diğer yandan da Shadow and Bone’un ikinci sezonu üzerine çalışırken yazmıştım. Sadece tek bir kitabın üzerine çalışmak için kitabın sonuna kadar hiç vaktim olmadı.
Hell Bent
Hikâyede hem konu odaklı hem karakter odaklı birçok farklı gizem var. Kitapta beni heyecanlandıran da bu. Devam eden bir konu, çözülmesi gereken gizemli bir cinayet, cehennemde gerçekleşecek bir soygun için bir arayış var. Fakat bu gizemlerden hiçbirinin üstesinden insan yaratılışının gizemini çözmeden gelinemez. Ve Hell Bent’te buna yönelik birden fazla gizem var. Çünkü birçok farklı karakteri ön plana çıkarttım.
GR: Az önce kurgunun bir cehennem soygunu olmasını söyleyişiniz hoşuma gitti. Bu, kitap için alternatif bir isim olabilirdi. Kitaba farklı isimler düşündünüz mü?
LB: Aslında kitabın ismi Gentleman Demon1 olacaktı. Bu başlığı çok sevmiştim. Fakat kitabın havasına, özellikle de çirkef bir tip olan Alex’e uymadı. Alex, Lethe’nin gerçek beyefendisi olan Darlingthon’un aksine yumruklardan ve alaycı cevaplardan kaçınmayan bir tip. Hell Bent2 ona daha çok yakışıyor.
1: Gentleman Demon, Centilmen Şeytan
2: Hell Bent: Gözü Kara
GR: Başlıkta “cehennem”3 kelimesi geçtiği için herhangi bir zorlukla karşılaştınız mı?
3: Hell: Cehennem
LB: Hayır, buna ben de şaşırdım. Posterler vesaire için bazı planlar gördüm. Bunlar dükkanlarda, özellikle bazı kütüphanelerde başlıktan dolayı sergilenmeyecek mi, merak ediyorum. Yayıncım kesinlikle isme karşı çıkmadı. Bundan dolayı ona minnettarım.
GR: Yale’deki gizli cemiyetlere geri dönelim: bir yerde Wolf’s Head’in üyesi olduğunuzu okumuştum. Bu gizli cemiyetlerin ardındaki mitolojiden ve kitabı nasıl şekillendirdiklerinden bahseder misiniz?
Hell Bent
LB: Gizli cemiyet, komik bir ifade. Bunlara gizli cemiyet deniyor fakat kampüs boyunca daha aşikâr olamayacak türbeler ve kulüp evleri inşa etmişler. Ait olmadıkları sokaklarda, kelimenin tam anlamıyla devasa bir türbe, devasa bir Mısır tapınağı, hiçbir işareti olmayan Tudor Hanedanlığına ait bir ev bulabilirsiniz.
Yaptıklarının gizli kalmasını istemek ve gizli saklı yaptığın her şeyin herkes tarafından bilinmesini istemek arasında garip bir tezatlık var. Bu cemiyetler, Phi Beta Kappa’nın da zamanında gizli bir cemiyet olması gerçeğinden doğdu. Bu gizliliğe karşı büyük bir tepki oluştu, bu yüzden Phi Beta Kappa, “Her neyse, açığa çıkıyoruz, artık gizli değiliz.” dedi. Bunun üzerine Yale’deki bir sürü adam, “Hayır, biz gizli olmayı seviyoruz. Çok özel ve havalı. Bunu kaybetmeyi reddediyoruz.” dedi. Böylece Skull and Bones’u oluşturdular.
Yale’deyken çok şanslıydım çünkü başka türlü tanışma ihtimalimin olmadığı türden insanlarla tanıştım. Kendi çevremdeki insanlardan çok farklı insanlarla çok derin bağlar kurma imkânı buldum. Gizli cemiyetlerin gizemini çözmek için birçok şey yazıldı, benim rolümse onları daha da gizemli hale getirmek oldu.
GR: Kitaplarınız için nasıl araştırma yapıyorsunuz, özellikle sihir ve cehenneme iniş hakkında? Bir şeyden yola çıkarak mı yazıyorsunuz yoksa sadece kendi hayal gücünüze mi dayanıyorsunuz?
LB: Her zaman temel bir araştırma yaparım çünkü bana başlamak için güzel bir nokta verir. Fikirlerin nereden geleceğini hiçbir zaman bilemiyorsun. New Haven ve Yale’i araştırmaya gelince, oraya iki kez gittim. Benim için biraz sürpriz oldu çünkü Yale için araştırma yapmaya gitmiştim fakat sonunda New Haven’a âşık oldum. Hayatımın dört yılını geçirdiğim ve hiç gerçek bir şekilde tanıma zahmetine girmediğim bu yeri çok daha iyi anladım.
Hell Bent
Cehennemin ne olması, nasıl bir şekil alması ve cehenneme inişin nasıl gerçekleşmesi gerektiğine ait fikirlerim ise kitap okumaktan doğdu. Dante’den Önce Cennet ve Cehennem Vizyonları adlı bir kitap var. Bu kitap, konunun bu kadar ilgilimi çekmesinin sebeplerinden biriydi. Öbür dünyaya ve özellikle cehennem benzeri bir dünyaya açılan bir portal düşüncesi üzerine fikirler hemen hemen tüm kültürlerde mevcut. Ve bu (portal ve yolculuk) kitabı nasıl inşa edeceğimin odak noktası haline geldi.
GR: Hell Bent’de geçmişin kişiye musallat olması teması üzerinde çok durmuşsunuz. Geçmişi asla geride bırakamayacağımıza dair bir tema var. Örneğin, Alex’in Los Angeles’taki hayatı onu New Haven’a kadar takip ediyor. Bu tema ile neyi aktarmayı umuyordunuz?
LB: İşimde yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri, mecazi olan şeyleri alıp gerçek yapmak. Bu, karaya düşen bir karanlığı konu aldığım Gölge ve Kemik’e kadar uzanıyor. Ya o karanlık gerçek olsaydı? Ya gerçek bir yer ve gerçekten bir şekilde içinden geçmek zorunda olduğunuz karanlık bir bölge olsaydı?
Kişisel şeytanlarımızın ve geçmişimizin geri dönmesini ve hayatımıza musallat olması fikrini gerçek yapmanın bir yolunu bulmak istedim. Travmanın 400 sayfa içerisinde atlattığınız bir şey olduğuna gerçekten inanmıyorum. Belirli bir maceradan geçeceğimiz, doğru insanlarla tanışacağımız, doğru şeyleri deneyimleyeceğimiz ve içimizdeki yarayı iyileştireceğimiz fikri kurguda bize çekici gelen bir şey.
Benim deneyimim, ister geçmişinizden gelen zor bir şey olsun, ister depresyon gibi bir şeyle boğuşmak olsun, o şeyin geri gelmeye devam ettiğiydi. İçimizde, kendimize bir şekilde başarısız olduğumuzu söylemek için bir istek olabilir. Terapiye gittik, biraz meditasyon yaptık, biraz çay içtik ve şimdi iyiyiz diyerek kendimizi kandırıyoruz. Fakat hayat böyle yürümüyor.
Hell Bent
Bu fikri geçmişimizdeki hayaletlerle nasıl başa çıktığımız anlamında ele almak istedim. Ve kendim için de Alex’in etrafındaki insanların hayatlarını açığa çıkarmak istedim. Çünkü Alex için onları daha kolay, daha şanslı, daha istikrarlı hayatlar yaşamış insanlar olarak görmek çok kolay. Bazı durumlarda bu doğru olabilir, ancak bazı durumlarda o insanlar da kendi sorunlarını taşıyor olabilir.
GR: Bu kitapta gelişen ilişkilere gelelim: Güçlü kadın dostluklar ve Darlington ve Alex gibi iki zıt karakterin birbirini çekmesi gibi ilişkiler var. Karakterlerinizi ve ilişkilerini nasıl geliştirirsiniz?
LB: Karakterlerim beni her zaman şaşırtıyor. “Alex’i inşa ettiğimde” dediğim zaman kulağa onu bir laboratuvarda yaratmışım gibi geliyor. Fakat Alex’in geçmişini ve koşullarını düşünürken, onu sınırlayacak bağları olmayan bir karakter yaratmak istedim. Bu bağların hepsi kesilmişti. Ona istikrar sağlayabilecek güçlü bir aile yapısına sahip değil. Çok uzun zamandır başıboş ve her şeyle kendi başına uğraşıyor.
Dokuzuncu Cemiyet’te onun geçici olarak farklı insanlarla yeni ilişkiler kurmaya başladığını görüyoruz. Bunların bir kısmı Darlington’la oluyor, ancak bu bağlar hem dış güçler hem de kendi eylemsizliği veya belirli bir anda harekete geçme isteğinin olmaması ile kabaca kısa kesiliyor.
Bu bağlardan bazıları Dawes ile oluşuyor. İşte o zaman Dawes gerçekten ön plana çıkmaya başladı. Dawes, sonsuza kadar tezi üzerinde çalışmaya mahkûm bir yüksek lisans öğrencisi. O, içine dönük, insanlarla bağlantı kurmakta zorlanan bir ev kedisi. Ancak Alex ile etkileşimlerini yazmaya başladığımda Dawes benim için canlanmaya başladı ve hem yazmayı en sevdiğim karakterlerden biri oldu hem de içinde kendimi en çok gördüğüm karakter haline geldi.
Ama aynı zamanda, kitaptaki herkesin, Dawes veya Turner veya Mercy veya Alex veya Darlington olsun, sihirle, hukukla, yaşadıkları şehirle, Yale ve cemiyetlerle çok farklı ilişkileri var. Tüm bunlar hikâyede önemli bir rol oynuyor. Bu da insanları aynı odaya koyduğunuzda keşfetmesi çok ilginç bir fikir haline geliyor.
Hell Bent
GR: Arkadaşlıktan, aileden, sihirden, hukuktan bahsettiniz. Bu hikâyede başka nelerin önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
LB: Hayatta kalmak. Bu, aniden kitaptan kafanızı kaldırdığınızda baştan sona tekrarlanan bir motif görmek gibi bir şey. En azından benim için ortaya çıkan, kahramanları yazma şeklimi ve dünyayı ele alma biçimlerini anlamamı sağlayan şey buydu.
Alex ilk kitapta, “Beni yok etmeye çalışan bu dünyada hayatta kalmak istiyorum” diyor. Bu, sadece onun karakterini değil, etrafındaki tüm insanları anlama açısından benim mihenk taşım haline geldi. Karmaşık bir şehir olan ve bu üniversitenin varlığıyla hem gelişmiş hem de aşınmış olan New Haven gibi bir yerde bile. İster bir bireyden ister belirli bir ilişkiden, hatta bir binadan, yapıdan veya bir kasabadan bahsediyor olun, hayatta kalma duygusu tüm bunların içinden geçiyor.
GR: Kesinlikle, hayatta kalmak. Peki sihir neden yaşamımızda ve hayatta kalmak için önemlidir?
LB: Ah dostum, bunu bir fantastik kurgu hayranına soruyorsun! Darlington’ın sihir ve kitaplarla olan ilişkisi hakkında yazdığımda, bu benim. Bence bu her fantastik kurgu hayranını temsil ediyor. Çünkü biz her şeyin mümkün olduğu dünyaları yiyip bitirerek büyüdük. Bu yüzden gerçek dünya bize dar geliyor ve bizi bütün o olasılıklardan mahrum ediyor.
Fakat fantezi hayranları için bu iştah hiç bitmiyor. Biz hep kutunun içinin dışından daha büyük olduğunu söyleyen, bizi alıp gizli bir okula götürmesi veya sahip olduğumuzu bilmediğimiz yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlaması için o büyücüyü bekleyen insanlar olacağız. Bizler hep karanlık ormanlarda, bir köprünün altında veya bir gökdelenin tepesinde bir şeyler gören kişiler olacağız. Biz etrafımızdaki gizli dünyaları görüyoruz. Ve ben bu olmadan yaşayamazdım.
başlık
Bazı yönlerden Dokuzuncu Cemiyet ve Hell Bent bu hayal gücünden vazgeçmemekle ilgili. Ama aynı zamanda sihir için ödenen bedellerle de ilgili çünkü günün sonunda, sihir de bir tür güç. Ekonomik, sosyal veya siyasi güçten bir farkı yok. Bu tarz bir güç insanlar tarafından ele geçirilebilir ve kötüye kullanılabilir. Sihri de tüm bu güçler ile aynı yönden ele almak istedim.
GR: Bu çok güzel bir yaklaşım. Peki karakterlerinizin isimlerini –Galaxy Stern, Darlington, Dawes- nasıl buldunuz?
LB: Alex’in kitap boyunca sürekli kullanmak zorunda kalmayacağı hippi, 70’ler tarzı bir ismi olsun istedim. Galaxy’i nasıl buldum bilmiyorum ama bulduğumda çok doğru hissettirdi. Darlington için de aynısı geçerli. Gerçek isminin bu olmadığını biliyordum. Gerçek adı Daniel Arlington. Ama bu bir mail adresinde kullanabileceğiniz bir isimdiye düşündüm. O yüzden Darlington bana daha doğal geldi.
Bridegroom’a isim koymaya çalışırken, kulağa eski bir isimmiş gibi gelen ve New Haven’daki belli bir döneme aitmiş gibi olan bir kelime aradım. Bu soruyu cevaplamak zor çünkü çoğu zaman farklı kombinasyonlar deneyerek ilerliyorum. Fakat Dokuzuncu Cemiyet’i yazarken Dawes, Darlington ve Alex gibi çoğu ismi kolayca buldum.
GR: Çok güzel. Bu sihirli dünyada vampirler, şeytanlar, cadılar ve wheelwalkerlar var. Bunların arkasında sosyal bir metafor var mı?
LB: Sihirli yaratıkların arkasında hep bir metafor gizlidir. Başka bir şekilde ortaya çıkmazlar çünkü bu yaratıklar batıl inançlardan doğmuştur. Korkudan doğmuşlardır. Efsaneler buradan gelir. Bizi korkutan isteklerimizden gelirler. Bizi korkutan ölüm fikrinden gelirler. Bu kitapta geçen tüm yaratıklar, tüm güç kaynakları bu fikirden geliyor.
başlık
GR: Dune’dan bahsettiniz. Favori bir fantastik kitabınız var mı?
LB: Bir tane seçemem ki! Büyülü gerçekçilik olarak Louise Erdich’den Love Medicine, epik fantezi olarak George R. R. Martin’den Kralların Çarpışması. Hangi tür sayılır bilmiyorum ama bir de Diana Wynne Jones’dan Yürüyen Şato diyebilirim. Tek bir kitap seçebilmem imkânsız, bu bir yazara sorabileceğiniz en acımasız soru.
GR: Acımasız sorulardan devam edelim o zaman, yazdıklarınız arasında favori bir kitabınız var mı?
LB: En sevdiğim kitap genelde yeni bitirdiğim kitabımdır. Çünkü onu yazmayı bitirmişimdir. Travma son bulduğu ama aynı zamanda her yeni kitabımla kendime meydan okuduğum için. Ve her zaman pervasızca daha iyi bir yazar olmaya çalıştığım için. Bazen bu çok sinir bozucu olabiliyor, çünkü aklıma bir fikir geliyor fakat bu fikri yeterince iyi yazamayacağımı düşünüyorum. Bazen de heyecan verici oluyor çünkü biliyorum ki, artık en başta olduğumdan daha iyi bir yazarım. Sanırım her yeni kitap şöyle hissettiriyor; evet, bunun da üstesinden geldim, şimdi sırada ne var?
başlık
GR: İdeal okur kitleniz veya ideal yaş grubunuz kimler? Kim için yazıyorsunuz?
LB: Kitabın karakterlerine ve temasına en çok uyan hikâyeyi yazıyorum. Bu hikâyeleri keşfedecek olan her kimse, bu beni çok heyecanlandırıyor. İnsanlar farklı nedenlerden dolayı kitap okur. Bazıları bir kitabın onları heyecanlandırmasını ister bazılarıysa okuduklarında onları rahatlatacak ve avutacak bir kitap ister. Dokuzuncu Cemiyet’i tek bir kategoriye koymak zor değil mi? Bir gizem, bir dark academia, bir korku, bir karanlık fantezi. Bunların hiçbirine tam olarak uymuyor. Bir okur bu kitabı bulduğunda ve okuduğunda, ne olmasını istiyorsa o oluyor ve bu da beni mutlu ediyor.
başlık
GD: Şu aralar neler okuyorsunuz?
LB: Kısa bir süre önce eleştirilerini yapmak için iki arkadaşımın, Sarah Rees Brennan ve Kelly Link, kitaplarını okuma şansını elde ettim. İkisi de muhteşemdi. Aynı zamanda Donika Kelly’nin Bestiary adlı şiir koleksiyonunu okuyorum. Bu kitabı @poetryisnotaluxury adlı bir Instagram hesabı sayesinde buldum.
GR: Bu serideki üçüncü kitabı bitirdiniz mi?
LB: Hayır, bir seri yazarken bir kitaptan bir sonrakine hemen geçmiyorum. Önceki kitabın tadı damakta kalsın istiyorum. Ayrıca biraz beklemek yeni fikirlerin gelmesi için iyi oluyor. Fakat Dokuzuncu Cemiyet ve Hell Bent arasındaki bekleyiş fazla uzundu. Serinin üçüncü kitabı için bu bekleyişin daha kısa süreceğinden emin olacağım.
GR: Son soru, siz okurlarınızın Hell Bent’le ilgili ne bilmesini istersiniz? Bir şey kaçırdım mı?
LB: Kitabın eğlenceli olduğunu bilmelerini istiyorum. İnsanlar her zaman bu kitapların karanlık taraflarından bahseder- karanlık sihir, dark academia, karanlık, karanlık. Bana göre bunlar eğlenceli kitaplar. Ve bence Hell Bent özellikle eğlenceli, çünkü içerisinde sıra dışı bir macera var. Ayrıca bu kitabın üzerine çalışırken çok özel bir ekiple çalıştım. Onlar sayesinde Dokuzuncu Cemiyet için elde edemediğim birçok fırsat elde ettim. Bu kitabın aksiyon ve garip şakalarla dolu olduğunu bilmelerini isterim. Umuyorum ki bu cehennem yolculuğuna benimle birlikte çıkmak isterler.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: