Bir süreliğine gözlerinizi kapatın ve bildiğiniz, belki de size öğretilen tüm hisleri unutun. Korku ve hüzün yok, mutluluk ve heyecan da öyle. Sevgi, öfke, kırgınlık, nefret… Bazen bir isim bile veremediğimiz o duygular da yok. Tüm hisleriniz bir anda bedeninizden çekilseydi hayatınız nasıl olurdu? İşte hiçbir şey hissedememenin romanı: Badem.
Kitabın Konusu
Badem, aleksitimi hastası olan Yunjae’nin çocukluk ve gençlik dönemlerini anlatan ödüllü bir Kore Edebiyatı eseri. Won Pyung Shon’un kaleme aldığı romanda her şeyi olduğu gibi, detaylardan uzak bir şekilde gören Yunjae’nin hayatı anlamlandırma çabasını okuyoruz aslında. Çocukluk ve gençlik dönemleri ince bir buz üzerinde yürümek gibidir. Buzu hafif de olsa çatlattığınız anda tüm gözler üzerinize çevrilebilir. Yunjae için de tam olarak böyle oluyor diyebilirim. Diğerlerinden farklı olduğu anlaşıldığı andan itibaren hayat onun için daha da zorlaşıyor. Çünkü hiç hissedemediği duyguları ezberlemek ve detayları analiz edip ona göre davranmak zorunda kalıyor. Annesi ve büyükannesi ile yaşayan Yunjae, evde bir çeşit “duygu eğitimi” almaya başlıyor. Tüm bu olayların asıl kırılma noktası ise, doğum gününde yaşanan trajik bir olay ile anlamlandıramadığı dünyada yapayalnız kalması oluyor.
Aleksitimi Nedir?
Hissiszlikten bu kadar bahsetmişken Aleksitimi’nin ne olduğuna değinmesek olmaz. Aleksitimi’nin literatürdeki karşılığı “duygular için söz yoksunluğu” olarak geçiyor. Badem’de de okuyacağınız gibi, Aleksitimik özellikler denince akla ilk olarak kişinin duygularını tanımlama, ayırt etme ve onları paylaşmada yaşadığı zorluk geliyor. Aleksitimi’nin çocukluk döneminde duygusal gelişimin tamamlanamaması ya da amigdalanın doğuştan küçük olması gibi farklı sebepleri olabiliyor. Kitaba “Badem” adını veren de aslında amigdalanın şekli. Yazar romanında hem gerçek bilgiler hem de hayal gücünün karışımı bir Aleksitimi rahatsızlığını konu almış olsa da okurken Aleksitimi’nin gerçekten ne olduğunu merak etmemek elde değil.
Bende bir badem var. Sizde de var. Üzerine en çok titrediklerinizde ya da en çok lanet ettiklerinizde de var. Fakat hiç kimse bunu hissedemez. Yalnızca bunun varlığı bilinir, o kadar.
Badem, Won Pyung Shon
Badem ve Duyguları Anlamak
Badem’i okurken en etkilendiğim noktalardan biri de duyguların ne olup ne olmadığına dair tespitlerdi. Korku nedir bilmediğinizde, cesaret anlamsızdır. Sevgi yalnızca “Seni seviyorum.” cümlesinden ibaret değildir. Yunjae’nin kelimelerinden duyguları anlamlandırmaya çalışmak farklı bir deneyimdi. Sonuçta o duygusal bir hiçliğin içinden hayatı izliyor, hatta yaşıyordu. Bu durumun kitaba farklı bir bakış açısı kattığını söylemeden edemeyeceğim. Anlatıcının hissedemediğini bildiğiniz duygular hakkındaki düşünce karmaşasını okumak, insanı düşünmeye sevk ediyor. Yazarın kalemi, çok sıradan bir şeymiş gibi bahsettiğimiz duyguların aslında ne kadar da karmaşık ve değerli olduğunu anlamaya itiyor. Kitabı okurken hisler ve detaylar hakkında belki de hiç üzerinde düşünmediğim kadar düşünme fırsatı buldum. Kısaca Badem, belki umursamadığımız, belki de farkına varmadığımız duygularımızı anlamlandırmak için bir kapıyı aralıyor.
Badem‘in Ucubeleri
Yunjae’nin hayatına ucundan kıyısından dokunmuş herkesin bu kitapta bir yeri vardı. Özellikle Gon’un hayatına girişiyle, Yunjae’nin karakter gelişiminde önemli değişiklikler olduğunu düşünüyorum. Hele ki Badem‘in en etkileyici kısmı olan o son bölümleri hatırlayınca bu fikrim daha da perçinleniyor. Gon hayal kırıklıkları ve karanlıkla dolu bir çocukluğun ardından hikâyeye dâhil oluyor. Yokluğunu çektiği sevgi ve şefkati, içindeki terk edilmiş çocuğu daha en başlarda hissediyorsunuz. Bana kalırsa Gon, okurken insanı arada bırakan bir karakterlerden biri. Bir yandan çok kızıp bir yandan bağrıma basmak istedim.
Kitaptaki bir diğer karakter Dora’yı ise keşke biraz daha tanıma fırsatımız olsaydı. Yunjae’nin hayatında gerçekten özel bir yeri olduğu aşikâr olsa da diğer karakterlere biraz daha silik kalmıştı. Her ne kadar, içten içe, Dora’nın diğer karakterlere göre eksik kalmış olduğunu hissetsem de onun duruşuyla ve sözleriyle, temsil ettiği karakterin çok güçlü olduğunu inkâr edemem. Farklı hayatları, soruları, kırgınlıkları, yalnızlıkları olan karakterler bunlar. Yollarının bir noktada kesişmesini ve birbirlerine kattıklarını görmek Badem’i, Badem yapanlardan biri.
Badem’in üç ana karakterinden bahsetmişken biraz da Doktor Shim’den bahsetmezsem hakkını yemiş olurum. Ne olursa olsun Yunjae’nin arkasında durup ona yardım etmesi, Yunjae’yi kitabın sonunda olmayı başardığı kişiye götüren önemli etmenlerden biriydi. Yunjae bunun farkında varmış mıydı emin değilim ama Doktor Shim bence tam bir baba figürüydü. Doktor Shim, Yunjae’nin yapbozundaki kayıp parçaydı sanki.
Anne ve babalar, çocuklarından çok şey isterler. Bunlar gerçekleşmeyince de sıradanlığı isterler. Bunun temel bir öge olduğunu düşünürler. Gel gelelim sıradanlık, aslında gerçekleştirilmesi en zor olan niteliklerden biridir.
Badem, Won Pyung Shon
Badem Nasıl Doğdu ve Son Nokta
Kitabın sonunda Badem’in nasıl doğduğu ile ilgili bir yazar notu var. Badem’in çıkış noktasının “Çocuğum beklediğimden çok farklı biri bile olsa ona koşulsuz sevgimi verebilir miyim?” sorusu olması çok dikkatimi çekti. Bu soru üzerinde uzun süre düşündüğünü tahmin ediyorum çünkü Yunjae ve Gon karakterlerini bu sorudan sonra kurgulamış. Yazarın notunun ardından tüm okuduklarımı, bu çıkış noktasının bilinciyle tekrar değerlendirdim. Diğer soruların cevapları gibi bu sorunun da cevabı romanın içinde saklı. Yazarın çocuğa ve sevgiye dair bahsettikleri hepimizin farkına varmamız gereken noktalardı. Won Pyung Shon’un yazar notunun sonunda dediği gibi: Çocuklar sevmek ve sevilmek ister.
Badem’in merak ettiren bir olay akışı var; ara sıra yavaşlayıp ara sıra hızlansa da, genel olarak okuması keyifli ve rahat bir kitaptı. Okurken düşündürmesine rağmen kitabın böylesine kolay okunabilmesi gerçekten etkileyiciydi. Fakat bundan daha çok etkileyici olan bir şey varsa o da romanın sonu oldu. Dürüst olmam gerekirse kapaktaki sorunun cevabını kitabı okuduğum süre boyunca düşündüm. Bu sorunun cevabını bulamadığımı itiraf etmem gerekiyor. Sonunun neye varacağını, aklımdaki sorulara cevap alıp alamayacağımı merak ediyordum. Yazarın kendi sorusuna nasıl cevap verdiğini, hatta cevap verebilip veremediğini görmek istiyordum. Bazı kitapların öyle sonları olur ki okuduğunuz her şey, sonu okuduktan sonra daha çarpıcı gelir. Badem’in sonu da ona asıl çarpıcılığını veren kısmı. Kitap hem ilk hem de son sayfasında okuyucuyu kucaklıyor. Kitabın sonu biraz açık uçlu bitmiş olsa da çarpıcılığı kesinlikle bana haz veren bir detay oldu.
Sizler Badem’i okudunuz mu? Sevdiğiniz ve sevmediğiniz yönleri nelerdi? Yorumlarınızı bizlerle paylaşmayı unutmayın. Sonraki yazılarda görüşmek üzere, kitaplarla kalın!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: