Karşılaştırma Dosyaları Bölüm 1: Bridgerton
Netflix’in Julia Quinn’in sevilen serisi Bridgerton Family’den uyarlanan Bridgerton dizisi 26 Aralık 2020’de izleyicilerin beğenisine sunuldu. Dizi, serinin The Duke and I adlı ilk kitabını konu alıyor. Ülkemizde Epsilon Yayınları tarafından basılan bu serinin ilk kitabı Yüreğe Söz Geçmiyor adıyla 2010 yılında çevrildi. Sekiz kitaplık serinin bütün kitapları hali hazırda dilimize çevrilmiş durumda. Dizinin çıkmasını sadece Julia Quinn okurları değil, tarihi aşk izlemeyi seven herkes dört gözle bekliyordu. Hal böyle olunca biz de sizin için oturup diziyi izledik ve kitapla arasındaki farklar neler yazdık. İyi okumalar!
Not: Yazımız bolca spoiler içermektedir. Diziyi henüz izlememiş olanları buraya alalım.
Geleneği bozmayalım ve incelememize “A” harfinden başlayalım.
İzninizle yazıya başlamadan önce derin bir nefes çekmek istiyorum. Bridgerton izlerken yaşadığım en büyük hayal kırıklığı şüphesiz Anthony oldu. Onun gibi bir karaktere bunu nasıl yapabildiler aklım hala almıyor. Anthony’nin aklı fikri sevgilisi Siena’da olan, kibirli, bağnaz, dar görüşlü, bulduğu her fırsatta insanları tersleyen bencil biri olarak yansıtılması eminim ki dizi boyunca hepimizin sinir olduğu bir konu olmuştur. Kendisi kitaplarda ailesini her şeyin önünde tutan ve bütün hayatını ailesine adamış bir karakterken, dizide bambaşka biri haline getirilmiş. Bu durumu ilk bölümlerde “Herhalde Anthony için büyük bir karakter gelişimi planladılar.” diyerek göz ardı ettim, fakat sezon boyunca karakterinde gram değişiklik olmadı. Birinci bölümde tutturdu bir Siena diye, sezon sonuna kadar Siena da Siena diye dolanıp durdu. Daphne’nin hayatını zorlaştırmak ve Siena’yı düşünmek dışında hiçbir şey yapmadı resmen.
Bilmeyenler için, Julia Quinn’in yazmış olduğu bu sekiz kitaplık serinin her kitabı farklı bir Bridgerton kardeşi üzerinden gidiyor. İlk kitapta Daphne ve Simon’ı, ikincisinde ise Anthony’i okuyoruz ve kitabın temeli Anthony’nin aile görevlerini aksatmak istememesi, bu yüzden de kendini bağlanabileceği kadınlardan uzak tutması üzerine kurulu. Kitaptaki opera sanatçısı sevgilisi onun için bir anlam ifade etmiyor, ki ikinci kitapta gelecekteki eşini tanıdıktan sonra onun yüzüne zaten bir daha bakmadığını okuyoruz. Anthony ve Siena ikilisine yine bir noktaya kadar katlanabilirdim lakin Anthony’nin karakterine yapılanlara asla. Özellikle ikinci kitapta karakterin annesine ne kadar değer verdiğini okuduktan sonra, dizide Leydi Violet’a karşı olan davranışını görünce elim ayağım titremeye başladı. Çöp etmişler güzelim karakteri çöp!
Kitabı okuyan büyük bir çoğunluğun dizideki bazı karakterlerin siyahi yapılmasından rahatsız olduğunun farkındayım ama ben çok sevdim. Evet, tarihi bir gerçeklik taşımıyor ve evet saf kurgu, ama aksinin olması gerektiğini kim söyledi ki? Sanırım çoğu kişinin bu durumdan rahatsız olmasının asıl sebebi Kraliçe Charlotte’un gerçek bir kişilik olması ama ben bu durumu gram umursamadım. Oyuncular karakterlerini düzgünce yansıtabildikten sonra tenlerinin rengi beni ilgilendirmiyor ve açıkcası oyuncu kadrosunu genel itibariyle pek beğendim. Bridgerton
Bunun dışında diziye Kraliçe Charlotte gibi bir karakterin eklenmiş olması benim hoşuma gitti. İzlemesi keyifli ve farklı bir karakter olmuş kendisi. Kraliçe kavramının bildiğimiz anlamından uzak ve dizinin tonunu bir tık açan bu karakterin, sırf komedi unsuru olarak yansıtılmamış olması ve karaktere küçük da olsa bir arka plan hikayesi verilmesini çok beğendim. Dizi boyunca izlemekten zevk aldığım bir karakter oldu.
Ve Daphne ona aşık olmaya başlıyordu, bundan son derece emindi.
Yüreğe Söz Geçmiyor, Julia Quinn
Gelelim ilk sezonun ana karakterleri Daphne ve Simon’a… Sezon boyunca oyuncular arasındaki çekim öyle gerçekçi ve doğal hissettirdi ki diziye başlarken ben bile bu kadarını tahmin etmemiştim. Belki biraz iddialı bir cümle olacak ama Simon ve Daphne’nin ilişkilerinin işleniş biçimi kitaptakinden bile daha iyiydi. Kitaplarda biraz dağınık ve gergin bir ilişkileri vardı ama dizide bunu bazı olayları biraz törpüleyerek düzeltmişler.
Açıkçası Simon’ın karakterine yaptıkları küçük dokunuşlar da beni rahatsız etmedi. Kitaplarda kendisi konuşma zorluğu çektiği için pek -hatta hiç- arkadaşı yok. Anthony ile olan arkadaşlığı da buradan geliyordu zaten ama dizide bunu değiştirmişler. Bunun ve birkaç detayın -mesela neden çocuk sahibi olmayı istememesi gibi- dışında karakterine fazlasıyla sağdık kalınmıştı. Hatta Simon’ın geçmişiyle ilgili sahneler neredeyse kelimesi kelimesine aynıydı. Aynı zamanda Leydi Danbury’i de gayet güzel yansıtılmıştı. Hatta dizideki versiyonu, Simon’ın hayatında, kitaptakinden daha çok etkiliydi. Cümlenin meali şu şekilde. Daha çok Leydi Danbury gördük ve bu durum beni oldukça keyiflendirdi.
Sanırım aynı şeyi Daphne için de söyleyebilirim, ama kendisinin dizideki hafif kaprisli havası -kitapta da böyle miydi değil miydi asla hatırlamıyorum- beni sezon boyunca çok yordu. Buna rağmen dizide kitaptakinden çok daha sevilesi ve sempatik -tamamıyla oyuncudan kaynaklandığını düşünüyorum- bir karakterdi. Kendisinden pek haz etmediğim için lafı çok uzatmayacağım. Fazlasıyla düz bir karakter zaten, bunu hiç bozmadan diziye geçirmişler.
Dizi bence kitapların ruhunu olabildiğince iyi bir şekilde yakalamış. Özellikle Bridgerton kardeşler ve aralarındaki bağ gayet isabetli işlenmişti. Anthony ve Daphne ile ilgili görüşlerimi yukarıda yazdım. Geriye kalan altı Bridgerton’dan dördü ile ilgili söylemek istediklerim ise işte şu şekilde: Bridgerton
- Benedict’i genel olarak çok beğendim. Gittiği eksantrik seks partileri hariç, karakter kitaptaki haline oldukça yakındı. Karaktere dair sevdiğim her şeyi korudukları için ekledikleri detaylar beni pek de rahatsız etmedi, fakat eğer olur da üçüncü sezon gelirse ve eğer olur da kitapların ilerlediği gibi her sezon farklı bir Bridgerton kardeşine odaklanırsa ve o sezonda Benedict’e yapacaklarını düşündüğüm şeyi yaparlarsa, diziye ve yapımcılarına söyleyecek pek de hoş olmayan birkaç çift lafım olacak.
- Kardeşlerden Colin’i Marina’yla olduğu sahneler haricinde pek göremedik ve bu beni biraz üzdü açıkçası. Hiç hoşuma gitmemiş olsa da Colin’in hikayesiyle yapmak istediklerini anladım. Teknik olarak kitaplardaki hikayeden pek de farklı olmasa da Marina’nın etkisi göz ardı edilebilecek gibi değildi.
- Eloise’i daha çok görmek kesinlikle çok zevkliydi ve bu durumdan asla şikayetçi değilim, ama Leydi Whistledown’un kim olduğunu ararken şüpheli olarak gördüğü her insana sorgulamadan “sen Leydi Whistledown’sın” demesi beni biraz rahatsız etti. Nerede bu işin mantığı? Bu küçük detay haricinde karakterin resmediliş biçimi fazlasıyla hoşuma gitti. Umarım dizinin ikinci sezonunu da görebiliriz, çünkü ben kendisine doyamadım.
- Dizide beni en çok rahatsız eden detaylardan biri de Francesca’ın yokluğuydu. İlk bölümde üç saniye kadar görünüp birden yok oldu. Oyuncuyla ilgili bir sıkıntı mı yaşandı, yoksa arka planında bilmediğimiz başka olaylar mı yatıyor bilmiyorum ama karakterin şıp diye ortadan kaybolup son bölümde de şıp diye geri gelmesi ve beş dakikalığına görünmesi fazlasıyla can sıkıcıydı.
Bridgerton’ın ilk sezonu her ne kadar ilk kitabın uyarlaması olsa da dizi serinin diğer kitaplarından çok fazla sahne ve olay içeriyor. Bunların bazıları dizinin ilerleyişi ve karakterlerin hikayeleri düşünüldüğünde gayet mantıklı seçimler olmuş ama iki detay diziyi izlerken fazlasıyla tadımı kaçırdı. Bridgerton
Bunlardan en bariz olanı tabii ki de Penolope’nin Leydi Whistledown olduğunu ilk sezondan göstermeleri oldu. Bu sırrı fazlasıyla erken öğrendiğimizi düşünüyorum. Yanlış anlamayın, Eloise’e ek bir hikaye verilmesi ve karakteri daha fazla görmemiz çok hoşuma gitti ama en azından üç sezon sürmesini beklediğimiz Bridgerton’ın, böyle önemli bir sırrı ilk sezondan izleyicisi ile paylaşmasını mantıklı bulamıyorum.
Beni rahatsız eden bir diğer detay da aslında yine Penolope ile ilgili ya da daha spesifik olmak gerekirse onun bu olay karşısındaki tepkisiyle ilgili. Diziye Marina’nın hikayesinin ekleneceğini öğrendiğimden beri karakteri sevmeyeceğim belliydi zaten, ama Marina’nın Penolope’yi içine soktuğu bu yeni durumu hiç düşünmemiştim. Marina ve Colin yakınlaşmaya başladığında Penolope’nin karakterinin geldiği hali kabullenemiyorum. Tabii ki de favori çiftim #Polin, tabii ki de Penolope ve Colin’in sahnelerini görünce sevinçten dört köşe oldum ama -kocaman bir ama- Penolope, Marina’nın hamile olduğunu ve Colin ile evlenip kendini güvenceye almak istediğini öğrendikten kısa bir süre sonra Pen’in bu sırrı açığa çıkartması beni karakterden birazcık soğuttu. Her ne kadar bu kozu son çare olarak kullansa da bu kadar bencilce bir harekette bulunup yaptığı şeyden neredeyse hiç pişmanlık duymaması benim gözümde kabul edilemez.
Ayrıca Marina ve Colin hikayesi de Colin’in gördüğü muamele de çok tat kaçırıcıydı. Bunun dışında Marina’nın hikayesinin ileriki sezonlar -olur da Netflix onay verirse- düşünülerek kurgulandığını ve karakteri tekrar göreceğimizi düşünüyorum. Gerekliliği tartışma söz konusu gerçi. Yine de Sör Philip’i tekrar görmeyi -ilk sezonda görmüş bile sayılmayız bence- büyük bir heyecanla bekliyorum. Dizi ilk sezona Marina’yı ekleyerek Sör Philip ile ilgili işleri bir hayli karıştırdı, ama ileriki sezonlarda karıştırdığı bu hikayeyi çözmeye çalışmasını keyifle izleyeceğim; çözmezlerse olay çıkar.
Dizi ve kitap -hatta söz konusu unsur için kitap serisi – arasındaki en büyük farklardan biri dizinin Leydi Whistledown odaklı olmasıydı. Kitaplarda Leydi Whistledown, dizideki gibi bütün hikayeyi yönlendiren bir karakterden ziyade yayımladığı dedikodularla ana karakterlerimizin bir araya gelmesini sağlayan bir araçtı. Dizi mantığında düşünürsek yapılabilecek en mantıklı hareketi yapmışlar aslında. Sizi bilemiyorum ama ben hikayenin bu versiyonunu da gayet beğendim.
Benim gözüme çarpan detaylar işte bu şekilde. Birkaç detayı beni sinir etmiş olsa da diziyi genel anlamda beğendim. Bridgerton hem bir uyarlama olarak hem de bir tarihi aşk dizisi olarak olarak benden yüksek puan almayı başardı. Umarım ikinci sezon onayı alır. Yazıda kaçırdığımı ya da eksik yazdığımı düşündüğünüz bir nokta olursa lütfen doğrusunu yazmaktan çekinmeyin. Bu arada son bölümdeki arı detayını fark ettiniz mi?
Yazıyı yazarken ki yardımlarından dolayı Selen Abalı’ya teşekkürler. Kendisinin dizi yorumuna buradan ulaşabilirsiniz.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş:
Yazıya bayıldım! Dizi ikinci sezon onayı da almış. Yorumunu heyecanla bekliyor olacağım.