ateşböceği yolu
Karşılaştırma Dosyaları Bölüm 3: Firefly Lane
Merhaba sevgili okur. Bu yazımızda 70’lere, 80’lere gidiyoruz. Radyomuzda Goodbye Yellow Brick Road, Material Girl ve kimi zaman da Bohemian Rapshody çalıyor. Hafif bir müzik eşliğinde arkamıza yaslanıyor ve kendimizi harika bir dostluğun öyküsü hakkında olan bu yazıyı okumaya hazırlıyoruz.
Kristin Hannah’nın aynı adlı kitabından uyarlanan Firefly Lane, geçtiğimiz günlerde Netflix imzasıyla izleyicinin beğenisine sunuldu. Başrollerini Katherine Heigl ile Sarah Chalke’nin üstlendiği bu diziyi merakla bekliyordum. Ateşböceği Yolu, altı yüz küsur sayfalık bir kitap olmasına rağmen okuyucusunu hikâyenin akışına kaptıran ve karakterlerinin duygularını en derinlerde hissettiren etkileyici bir kitaptı. Son sayfalarına doğru gözyaşlarımı tutamadığım, içimi ısıtan bu hikâyenin uyarlamasının da bir o kadar güzel olmasını bekliyordum. Ancak dizi beklentimin çok dışında bir yol çizdi kendine. O zaman tüm bunları sırayla ele alalım ve bakalım dizi, nasıl bir yol izlemiş.
Yalnız dikkat, bu yazı bir karşılaştırma yazısı olduğu için spoiler içerecektir. Diziden bi’ haberseniz fragmanını buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.
Oyuncu Seçimi ve Kullanılan Efektler Ateşböceği Yolu
Oyuncu seçimini oldukça beğendim. Özellikle Kate’i canlandıran Sarah Chalke’yi rolüne çok yakıştırdım. Onun dışında başlarda aksanını yadırgasam da Johnny ve kızlarımızın gençliklerini canlandıran karakterler de oldukça iyi olmuş. Onların yer aldığı sahneleri çok sevdim ve keyif alarak izledim. Hatta dizide en sevdiğim -tek sevdiğim? tamam abartmayalım- şeylerden birisi de onlar olabilir. Dizi boyunca keşke o sahneleri daha fazla izleyebilseydik dedim. Her ne kadar kitapta yer almıyor olsa da Tully&Kate ikilisinin zorbalara karşı mücadelesini, birbirlerini korumalarını izlemek çok keyifliydi.
Dizi boyunca beni en çok rahatsız eden konulardan biri dizide kullanılan efektler oldu. Üniversite yıllarında Tully ve Kate’i yüzlerinde on katmanlı bir bulanıklaştırma ve parlatma ile izliyoruz. Söz konusu bu efekt tahminimce oyuncular daha genç gözüksün diye yapılmış ancak daha genç gözükmekten ziyade pek gözükememişler. Katherine Heigl ve Sarah Chalke’yi gençleştirmek yerine zaten üniversite çağında olan genç Tully&Kate ikilisini kullansalarmış keşke. Çünkü bu durum yalnızca izleyiciyi rahatsız etmeye yaradı.
Hikayede Yapılan Değişiklikler ve Hayal Kırıklıkları
Hepinizin bildiği üzere bir kitap diziye ya da filme uyarlanırken hikâyede bazı değişikliklerin olması kaçınılmazdır. Ancak yapılan bu değişikliklerin olabildiğince hikâyenin ana noktalarına bağlı kalınarak yapılması diziyi izleyecek – hatta dizisi çıkacak diye altı yüz sayfalık bir kitabı baştan okuyan ve heyecandan sesi titreyen- okuyucular için kritik bir nokta. Bazen yapılan bu değişiklikler biraz önce bahsini ettiğimiz her şeyin tersini yapıp uyarlandığı kitaptan oldukça uzaklaşmasına rağmen hem izleyici hem de okuyucu tarafından sevilebiliyor. Fakat ne yazık ki Firefly Lane için bunu söyleyemiyorum.
Tully’nin dizide hamile kalmasından mı bahsedeyim yoksa Kate ve Johnny’nin boşanma noktasına gelmiş olmasından mı, – bu konuda kalbim çok kırık- bilmiyorum. Kitabı okurken Kate-Tully-Johnny üçlüsü arasındaki ilişkinin fazlasıyla hassas ve pamuk ipliğine bağlı olduğunu biliyorduk. En azından Kate açısından öyleydi. Kate’in yıllar yılı süren şüphelerine ve kıskançlıklarına rağmen Johnny ile ilişkileri gerçekten naif ve hoştu. Yaşanmışlıklara rağmen Johnny’nin her zaman sadık olması ve birbirlerini çok sevmeleri, kitabın okuyucuları için sıcacık bir detaydı. Dizide ise resmen birbirlerini delicesine seven bu iki insanın ilişkilerini boşanma noktasına getirmişler. Üstelik sanki bir romantik komedi filmindeymişiz gibi Kate farklı kişilerle tanışmaya çalışıyor, Johnny ise kıskanıp adam yumrukluyor. Kitaptaki atmosferi ve Kate ile Johnny’nin ilişkisinde gördüğüm şeyi ne yazık ki dizide göremedim.
başlık
Kitapta Kate, Johnny’nin Irak’a gitmesini gönülden destekliyordu. Fakat bu konu dizide boşanma sebebi yapılmış. Kitaptaki Johnny, Kate ve ailesi için her şeyi feda edebilecek biriyken dizide; “Kendimi bulmam gerek.” diyerek ailesini bir kenara atan biri oluvermiş.
Belki Kate ve Johnny cephesinde değiştirdikleri tek detay bu olsaydı biraz da olsa bu duruma katlanabilirdim. Lakin, üzülerek söylüyorum, Kate ve Johnny’nin ilişkisinde bir sürü değişikliğe gitmişler. Kitabı okuyanların da bildiği üzere Johnny Kate’in peşinden az koşmamıştı. Dizide ise Kate’in Johnny’nin peşinden koşması yetmezmiş gibi Johnny’i Tully ve Kate arasında gelgit yaşayan bir karakter gibi göstermişler. Bu da yetmiyormuş gibi Kate&Johnny çiftinin arasına nereden geldiği belli olmayan Travis adında bir karakter eklemişler.
Yapılan tüm bu değişiklikler beni hikayeden ve karakterlerden çok uzaklaştırdı. Okuyup sevdiğim ve içselleştirdiğim bu karakterlere dizide yapılan haksızlığı görmek beni çok üzdü. Ateşböceği Yolu
Bir diğer değişiklik ise yine oldukça gereksiz olduğunu düşündüğüm bir detay. Kristin Hannah, Kate’in ailesini bütün kitap boyunca birbirine bağlı ve sevgi dolu bir aile olarak yansıtmıştı. Tully’nin Kate’in ailesine özenmesinin yegâne sebebi de buydu zaten. Dizide ise Kate’in annesi kocasını aldatan birine çevrilmiş. Bu da yetmezmiş gibi abisi Sean da eşcinsel olan ama ailesine açılamayan ve zorla askere gönderilen biri olarak yansıtılmış. Sanıyorum ki bu durum, kitapta okuyucuya sunulan o sıcak aileyi hiç de yansıtmıyor.
Kitapta yer alan en yaralayıcı olaylardan birisi de Kate ve Marah arasındaki sorunlu ilişkiydi. Bu durumu dizide Johnny ve Kate’in boşanmasına bağlamışlar. Okuyucuyu böylesine derinden etkileyen ve kalplerimizi kıran bu olayın dizide etkileyici bir şekilde yansıtılabildiğini düşünmüyorum. Kate’in annesinin baskıcı biri olması da aynı şekilde yansıtılamamıştı. Açıkçası, dizide önümüze sunulan aşk beşgenlerinden ziyade anne-kız ilişkilerini daha fazla görmeyi tercih ederdim.
Beni asla ters köşe yapan şeylerden birisi ise Max karakteri oldu. Böyle bir karakter beklemememin aksine Tully’nin hamile olmasını ve evlenmesini de beklemiyordum. Bu karşılaştırmayı yazarken bile bu konuda ne hissettiğimi bilmiyorum. Tully’nin çektiği tüm o yalnızlık ve acıdan sonra açıkçası bir nebze sevinmiştim. Tabii o acıyı da katlamakla ve daha fazla acı eklemekle kalmışlar.
Ana hikayeye yapılan değişiklikler burada bitmiyor. Gelin bir de olay akışını biraz renklendirmek için diziye eklenen yeni detaylara bakalım.
Diziye; Katy’nin abisi Sean’ın eşcinsel olması, Roobie, Tully’nin Kate’e aldığı köpek, Tully ve annesinin ilişkisinin oldukça ilerletilmesi ve Mutt gibi bir sürü yeni olay ve karakter eklenmişti. Bunlar arasında açık ara en çok hoşuma giden Tully ve annesinin arasındaki ilişki oldu. Ne yazık ki kitapta her defasında yüzüstü bırakılan Tully’nin annesiyle olan ilişkisi mutlu bir sona sahip değildi. Dizide ise bu durumun değiştirilmesi çok hoşuma gitti. Yine yalnızca dizide gördüğümüz Kimber ve dergi olayıyla birlikte Tully’nin annesiyle yüzleşmiş olmasına da çok sevindim.
“Dizi karakterlerinin hislerini izleyiciye geçirmekten çok uzaktı.”
Kitapta Tully ve Kate’in dostluğundaki kilit noktalardan birisi de, ikisinin hayattan beklentilerinin aslında oldukça farklı olması üzerineydi. Tully, harika bir kariyere sahip olup gelecek neslin Jean Enersen’ı olmak isterken; Kate ise içinde kelebekler uçuracak birine ve mutlu bir aileye sahip olmak istiyordu. Yıllar içerisinde Tully kariyerinde zirveye tırmanırken Kate ise kendi çekirdek ailesini oluşturuyordu. Bu noktada ikisi de birbirinin hayatına özeniyor ve birbirlerinin sahip olduğu şeyin hayatlarındaki eksik parça olduğuna inanıyordu. Tüm bunlara rağmen bu süreç boyunca birbirlerine sahiplerdi. Kitapta Kate ve Tully arasında geçen bütün o tartışmalara rağmen bu iki arkadaşın birbirlerine verdikleri değeri ve birbirlerinin yanında ne kadar rahat hissettiklerini çok iyi biliyorduk. İşte dizideki en büyük eksiklik buydu.
Dizinin ilk bölümünden itibaren Kate, zavallı ve en yakın arkadaşının gölgesinde yaşayan bir kadın gibi gösterilirken, Tully de arkadaşını ikinci plana atan ve her zaman kendi istediklerini ön planda tutan biriymiş gibi lanse edildi. Kitapta Tully, Kate’in Johnny’ye ilgisinin hiçbir şekilde farkında değildi. Dizide ise sanki Tully arkadaşının Johnny’den hoşlandığını bilmesine rağmen onunla flört ediyormuş gibi yansıtılmıştı. Tabii ki kaçınılmaz olan da izleyicilerin Tully’e kötü gözle bakarken Katy’e acımalarıydı.
Bu ikili arasındaki dostluğun herkesin diline dolanmasının sebebi Hannah’nın bu durumu okuyucuya düzgün bir şekilde yansıtabilmesiydi. Kitabın her bölümünü, her sayfasını ve tüm o duyguları kalbimizin en derinlerinde hissettik. Dizide ise bu histen o kadar uzaktım ki… Tully’nin hayatındaki eksiklik hissi, bitmek bilmeyen anne boşluğu, Kate’in Johnny ve Tully takıntısı…
Bu durumun en büyük sebebinin olayların anlatılış şekli olduğunu düşünüyorum. Dizide Kate ve Tully’nin hikayesini en az üç farklı zamanda izliyoruz. Dizideki sahneler sıklıkla bu üç farklı zaman içerisinde değişiyor. Bu da beraberinde büyük bir kafa karışıklığı ve odaklanamama sorunu getiriyor. Kitabı okumuş olmama rağmen -ki yakın bir zamanda tekrar okudum- ben bile bazı yerlerde afalladım. Duygunun izleyiciye geçmesi gereken yerde birden farklı zamana gidiyoruz. Kitapta olaylar kronolojik bir sırayla ilerliyordu. Keşke dizide de böyle olsaydı. Belki bu durum hikayeyi biraz sıkıcılaştırırdı, evet ama en azından dizi bu kadar karışık olmazdı.
Yeni Sezonun Mesajı Veren Bir Final
Kristin Hannah’ın altı yüz yirmi dört sayfalık kitabı bizleri yaklaşık ellişer dakikalık on bölüm ile karşıladı. Sonundan yola çıkarak dizinin tek sezon olarak planlanmadığını düşünüyorum. Çünkü kitabın o etkileyici sonunun dizide kendine yer bulamamış olmasının başka bir sebebi olamaz. Zaten oldukça karışık ilerleyen bu dizinin böyle bitmesi beni biraz şaşırttı diyebilirim. Dizinin son bölümünde bize iki farklı final sahnesi gösterdiler. Birinde Kate ve Tully birlikte çalışmaya başlayacakken diğer sahnede ise ve Kate bilmediğimiz bir sebepten ötürü Tully’yi hayatından çıkarmaya karar vermiş. Dizinin ikinci sezonunda da bu iki olayın merkeze alınacağını düşünüyorum. Umarım ikinci sezon için çok acele etmezler. 🙂
Kitabı okumamış olsam belki diziyi farklı bir gözle değerlendirebilirdim. Hikayenin akışı, acelesi, değiştirilen şeyler, efektler; her biri beni diziden bir parça kopardı. Diziyi büyük bir heyecanla beklediğim için hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Eğer ki aranızda kitabı okumadan diziyi izleyenler ve buna rağmen gelip bu yazıyı okuyanlar varsa yine de kitaba bir şans versinler. Çünkü sizlere kitabın diziden on kat daha güzel olacağının sözünü verebilirim.
Bir karşılaştırmanın daha sonuna geldik sevgili okur. Eğer sen de diziyi izlediysen ve farklı görüşlere sahipsen bunları yorum olarak bizimle paylaşmayı unutma! Hepsini duymak için sabırsızlanıyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!
ateşböceği yolu ateşböceği yolu ateşböceği yolu
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Ateşböceği yolu.
Ateşböceği yolu.
Yazıyı burada paylaş:
Ben yalnızca dört bölüm dayanabildim. Kitabı okumuş olsam o kadar bile dayanamazdım herhalde. Elinize sağlık Dilruba hanım, çok güzel bir yazı olmuş <3
sağolunuz efeniim <3