Merhabalar. Laini Taylor’ın kaleme aldığı Duman ve Kemiğin Kızı üçlemesi, hem yurt dışında hem de ülkemizde en çok ilgi gören genç yetişkin-fantastik kitaplar listesinin başını çekiyor.
Ben de Times dergisinin seçtiği “Tüm Zamanların En İyi 100 Gençlik Romanı” listesinde bulunan ve okurlar tarafından da bolca beğeni toplayan bu meşhur seriye dair bir inceleme yazısı yazmak istedim. Umarım hem seri hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler için, hem de okuyup okumamakta kararsız kalanlar için faydalı bir yazı olur. İyi okumalar.
Seri üç kitaptan oluşuyor. Bunlar sırasıyla:
- Duman ve Kemiğin Kızı
- Kan ve Yıldız Işığı Günleri
- Tanrı ve Canavarların Düşleri
Not: Bir de bu serideki Zuzanna ve Mik çiftini konu alan, üçlemedeki konumu #2.5 olan bir novella kitabı var; Night of Cake & Puppets. Ama ne yazık ki bu kitap dilimize henüz çevrilmedi.
Laini Taylor’ın Yazarlık Serüveni
Laini Taylor’ın yazdığı ilk kitap Faeries of Dreamdark adlı serinin ilk halkası olan Blackbringer. Blackbringer, genel olarak okurlardan olumlu eleştiri alsa da ne yazık ki Laini Taylor’ın ün kazanmasına pek yardımcı olamıyor. Taylor ilk serisini tamamlandıktan sonra -2011’de- en meşhur kitabı olan Duman ve Kemiğin Kızı’nı yayınlıyor. Bu seri, fantastik edebiyat çevrelerince epey beğeni topluyor. Laini Taylor’ın şöhret basamaklarını tırmanması da işte böyle başlıyor.
Duman ve Kemiğin Kızı Serisi’nin devam kitapları da yayınlandıktan sonra artık kemik bir okur kitlesine sahip olan yazarımız yepyeni bir seri için kollarını sıvıyor. İşte Strange The Dreamer adlı ikileme de böylelikle ortaya çıkıyor. Bu serinin ilk kitabı olan Hayalci ve ikinci kitabı Kabus Perisi, 2018 ve 2020 yıllarında Artemis Yayınları etiketiyle Türk okurlarıyla buluştu.
Duman ve Kemiğin Kızı Ne Anlatıyor?
Duman ve Kemiğin Kızı Serisi’nin asıl teması melekler diyebilirim. Fantastik edebiyatta melek teması uzun yıllardan beri ısıtılıp ısıtılıp okurun önüne konan, bayat bir tema haline geldi. Bu nedenle sizin de bu türde bir kitabı satın alıp okumak konusunda tereddütleriniz olabilir. Fakat benim ve pek çok fantastik edebiyat düşkünün düşüncesi, bu serinin sıradan bir melek kurgusu olmadığı yönünde.
Ana karakterimiz Karou, Prag’da yaşayan bir güzel sanatlar öğrencisi. Mavi saçları ve tuhaf dövmeleri olan Karou, sahip olduğu resim yeteneği sayesinde epey popüler. İnsanlar onun neler çizdiğini görmek ve çizimlerinin hikayelerini dinlemek için can atıyor. Çizdiği canavarlar ve anlattığı hikayeler gerçek olsa bile inananı yok. Birisi size bir yılan-kadından veya hayvan dişlerini ipe dizen yarı koç yarı insan bir adamdan bahsetse, siz inanır mısınız? Ben olsam sanırım ben de inanmazdım valla yalan yok. Ancak bunların hepsi Karou’nun gizli dünyasının bir parçası.
Karou’nun Sıradışı Hayatı
Ailesi ve geçmişi hakkında bir bilgisi olmayan Karou’yu “Kimera” adı verilen yaratıklar büyütüyor. Ona annelik yapan yılan kadın Issa ve insanlara içinde büyü barındıran dilekler satan yarı koç yarı insan Brimstone, Karou’ya kol kanat geren Kimeralar. Bu sıra dışı aile hep birlikte Brimstone’un sihirli dükkanınında çalışıyor. Brimstone dükkanında, sahibinin isteklerini gerçekleştiren sihirli dilekler satıyor ve değişik hayvan dişlerini ipe diziyor. Karou’nun bu dükkandaki göreviyse gerçek dünyada hayvan dişleri karşılığında büyülü dilekler satın alacak kişiler bulmak ve onlarla Brimstone arasındaki iletişimi sağlamak.
Bir diğer ana karakterimiz ise Akiva. Akiva, Kimeraları avlamak için özel olarak yetiştirilmiş bir melek. Alev rengi gözleri ve kanatları ile herkesi şaşkına döndürüyor. Akiva, bir sır sakladığından şüphelendiği Karou’yu Prag’da takip etmeye başlıyor. Bu iki karakterimiz Prag’da adeta bir kedi-fare oyunu oynuyorlar. Tam bu noktada hafif Enemies To Lovers kokusu aldınız mı? Aldıysanız haklısınız!
İlk kitap daha çok Karou’nun doğaüstü hayatı ve normal hayatı arasında mekik dokuması, Akiva ile karşılaşması ve gerçekte kim olduğunu keşfetmesi üzerine kurulu. Elbette duman ve kemiğin altında yatan kadim sır da bu kitapta ortaya çıkıyor.
İkinci kitap olan Kan ve Yıldız Işığı Günleri’nde hem Kimeraların hem de meleklerin geçmişine tanık oluyoruz. Birçok karakterin iç dünyasına girerek onları daha yakından tanıyoruz. Bu devam kitabına bir savaş öncesi sessizlik hakim. Artık kim olduğuna ve ne yapması gerektiğine karar vermiş bir Karou okuyoruz.
Son kitap olan Tanrı ve Canavarların Düşleri’nde ise gerçek dünya ve Eretz arasındaki geçitler tehdit altında. Savaşın başlamasıyla aşklar ve dostluklar sınanıyor.
Prag, Marakeş, Eretz ve Daha Fazlası
Serideki fantastik evrenin adı Eretz. Eretz, çok iyi düşünülerek yaratılmış, sihir dolu bir evren. Fakat bunun yanında kitap bizim dünyamızda da geçiyor. Özellikle Prag ve Marakeş, hikâyenin önemli kısımlarına ev sahipliği yapan şehirler arasında. Karakterlerimiz bazen Prag’ın sanatsal sokaklarında gezip tozuyor, bazen de Marakeş’in keşmekeş dolu, renkli panayırlarında koşuşturuyorlar. Seride bu denli mekân çeşitliliği olması; gerçek dünya ve fantastik evren arasında geçitler bulunması benim en çok ilgimi çeken noktalar arasında bulunuyor.
Olağanüstü Bir Evren
Üç kitap boyunca serinin geçtiği evrene dair çok fazla bilgi öğreniyoruz. Seride geçen karakterler, ırklar, mekanlar ve büyülü ögeler çok güzel yaratılmış. Yazarımız Laini Taylor, yarattığı fantastik evreni seri boyunca ancak bu kadar geliştirebilir, bu kadar detaylandırabilirdi. İlk kitapta Eretz yalnızca iki düşman ırk olan Kimeralar ve meleklerden ibaret gibi görünse de devam kitaplarında Stelyalılar ve Düşmüşler gibi alt türler ve bambaşka yaratıklar da ortaya çıkıyor. Ayrıca Kimera ve melekler de kendi içinde birçok dala ayrılıyor; Kirinler, Najalar, Griffonlar, Dashnaglar, Sfenksler, Dominyon orduları, Piçler ve çok daha fazlası…
Yazarımız üşenmemiş, bu ırkların her birinin kendi tarihlerini, dinlerini ve mitolojilerini oluşturmuş. Yaratılan fantastik evren hakkında bu tarz ek bilgiler öğrenmek sizi asla sıkmıyor. Çünkü bu bilgiler sayfalara yavaş yavaş serpiştirilmiş. Okurken aniden bir bilgi kalabalığına maruz kalıp evrene dair bilgileri hafızanızda tutmak zorunda kalmıyorsunuz. Yaratılan evren o kadar güzel ki, bu evrende geçen daha fazla kitap yazılsa kesinlikle okurum. Seride hakkında yazılabilecek daha birçok hikâye var; bunların anlatıldığı bir -ya da birkaç- novella kaleme alınsa tadından yenmez doğrusu.
“Efsanelere göre Kimeralar gözyaşından, melekler kandan doğmuştu ama şu anda hepsi pişmanlığın çocuklarıydı.”
Tanrı ve Canavarların Düşleri, sayfa 338
Karakter Çeşitliliği
Seriyi tanrısal bakış açısıyla okuyoruz. Aynı zamanda hikâye bir değil birden fazla karakter üzerinden anlatılıyor. Seri boyunca uzun yıllardır savaş halinde olan Kimera ve melek ırkına mensup birçok karakteri tanıyoruz. Bu düşman ırklar ve uğruna savaştıkları değerler çok güzel ve gerçekçi bir şekilde anlatılıyor. Ayrıca savaş bölümlerini iki cephenin de bakış açısından okumamız bu iki ırka eşit sempati beslememizi sağlıyor.
Bana kalırsa Karou karakteri çok iyi yaratılmış. Klasik genç yetişkin kitaplarındaki ana karakterler gibi gereksiz duygusallaşmıyor, en kritik yerlerde saçma kararlar vermiyor. Kendisi yeri geldiğinde kalbiyle, yeri geldiğinde mantığıyla hareket etmeyi çok iyi bilen biri. Diğer karakterler arasında favorilerim Hazael, Liraz, Ziri, Issa ve Yaşayan Gölgeler. Her bir karakterin kendine has harika özellikleri var. Hazael ve Liraz da tıpkı Akiva gibi öldürmek için özel olarak yetiştirilmiş melekler. Bu üçlünün tek aileleri birbirleri olduğu için sürekli birbirlerine arka çıkmaları bayağı hoş bir detaydı.
“Bir varmış bir yokmuş, bir Melek’le şeytan birbirlerine aşık olmuş. Ve hikayenin sonu hiç iyi bitmemiş.”
-Tanıtım Bülteninden
Sorular ve Cevaplar
Üçlemenin başından sonuna kadar bol miktarda soru kafamızı kurcalıyor. Tam her şey çözüme kavuşmak üzere derken aniden ortalığı karıştıran bir takım paranormal olaylarla karşılaşıyoruz. Gün geçtikçe sayısı artan, bazı kapılar üzerine işlenmiş yanık el izleri, melekleri gördüğünü iddia eden insanlar, kıyametin yaklaştığına kanaat getiren bilim insanları ve Marakeş’te gökten düşmesi sonucu sakat kalmış bir melek olduğunu iddia eden tuhaf bir yaratık bu paranormal olaylardan yalnızca birkaçı. Fakat güzel olan şu ki seri boyunca bu soruların her birinin cevabını alıp aydınlanıyoruz. Laini Taylor, yarattığı her gizemi, akıllarda bıraktığı her soruyu okuruna bir bir açıklıyor.
Hatta serinin sonuna yaklaştıkça fark ediyoruz ki yazarımız son kitabın son bölümlerinde yaşanacak olayların ipuçlarını daha ilk kitabın ilk bölümlerinde vermiş. Demek istediğim; Taylor kitabı yazmadan önce olay örgüsünü taa en son kitaba kadar düşünüp ilk satırlarını öyle yazmaya başlamış. Serinin bu kadar iyi planlanması ve her şeyin birbiri ile bağlantılı olması benim seride çok beğendiğim noktalardan biri. Ayrıca kitapların bölüm uzunlukları epey kısa, bu da benim okuma isteğimi arttırdı diyebilirim. “Bu bölüm de kısaymış, bunu da bitireyim” diye diye kısa bir süre içinde kitabı -ve seriyi- bitirmeyi başardım.
Böylelikle bu yazımın da sonuna geldim. Umarım size yararı dokunan bir yazı olmuştur. Son olarak, buraya Duman ve Kemiğin Kızı Serisi’ni okurken dinleyebileceğiniz bir çalma listesi bırakıyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: