Hikâyeleri ile çeşitli ödüllere layık görülen Ayşe Şen’in Benim Adım Gül romanı, hassasiyeti ve içtenliği ile başarılı bir ilk roman. Konusu ve yazım şekli bir kenara, Gül gibi güçlü bir kadın karakteri ile oldukça ilgi çekici bir roman. Bu sebeple Benim Adım Gül, çok sevdiğim bir kitap oldu. Gül’ün hikâyesini size anlatmak için sabırsızlanıyorum.
Pek de Uzak Olmayan Bir Diyar
Benim Adım Gül, öğretmenlik okulu öğrencisi olan Gül’ün hikayesini anlatıyor. Gül, Bulgaristan’da yaşayan Türk ailelerden birinin kızı. 1980’lerde Bulgarlar ve Türkler’in arasında herhangi bir sorun yok. Ta ki Soya Dönüş Projesi başlayana kadar.
Soya Dönüş Projesi, 1980’li yıllarda, Bulgaristan’da yaşayan farklı milletlerden insanların Bulgarlaştırılması amacıyla uygulanan bir proje. Gül’ün üniversite öğrencisi olduğu dönemde bu proje için çalışmalara başlanıyor. Türkçe konuşmak yasaklanıyor, Bulgar kültürüne ait olmayan her şey dışlanıyor. Projeye direnenler kamplara gönderilip işkenceye maruz bırakılıyor. Gül, bu kaos içerisinde yaşamaya, ailesini ve sevdiklerini korumaya çalışıyor. Ta ki elinde koruyabileceği tek şey olarak adı kalana kadar.
Gül, evi ile okulu arasında iki dil, iki kültürü yaşamaya çalışan bir genç kadın. Karakter, küçük bir köyde, Türk-İslam kültürü ile doğup büyüyor. Fakat yine de Gül oldukça eğitimli, Bulgar dili ve kültürüne hiç yabancı değil. Gül’ün amacı ise yeni nesil, iki kültür arasında zorluk çekmesin diye öğretmen olup onlara Bulgarca öğretmek. Kendi eğitimi sayesinde, öğretmenlik eğitimi almak için Tırnovo’ya gittiğinde dil bakımından zorluk çekmiyor. Fakat ırkı, hem devlet işlerinde hem kişisel ilişkilerinde önüne engel oluyor.
Güçlü bir kadın olarak tüm engellere rağmen eğitimini tamamlamaya çalışan Gül, Nayden isimli bir Bulgar askerine aşık oluyor. Böylece iki kimliği arasında yaşadığı çatışmalara bir yenisini daha ekliyor. Aşkın getirdiği güzellikler ve ıhlamur kokuları, ne yazık ki zorlukları da beraberinde taşıyor.
Gerçekçi ve Tarafsız Bir Anlatım
Ayşe Şen, Kırcaali doğumlu, Bulgaristan göçmeni bir Türk vatandaşı. Kendisi 1991 doğumlu olsa da Soya Dönüş’ün etkilerinin oldukça farkında. Çünkü o dönemlerde ailesi, romanında anlattıklarını ve benzerlerini yaşamış. Bu sebeple hikâyedeki her şey oldukça gerçekçi. Mekanlara, eşyalara böylesi önemli bir yer ayırmak, anlam vermek yazarın kaleminin en kuvvetli noktalarından biri. Hiç bilmediği bir yeri de aynı ustalıkla yazacağına emin olsam da Şen’in Bulgaristan’ı tanıyor olması, okumayı daha keyifli kılıyor.
Romanı başarılı yapan şeylerden biri de yazarın oldukça tarafsız bir anlatıcı olması. Ağırlıklı olarak kitabı Gül’ün gözünden okusak da yer yer ilahi bakış açısı da bize hikâyeye ediyor. Dolayısıyla çoğunlukla Gül’ün düşüncelerini okuyoruz. Buna rağmen yazar, hiçbir şekilde taraf tutmuyor. Ayşe Şen olarak bir fikri olsa dahi bize bunu yansıtmıyor. Sadece “bu insanlar bunu yaptı, bu insanlar da bu şekilde tepki verdi” demekle yetiniyor. Okur, üzülmesi ve kızması gerektiği noktalara kendisi karar veriyor.
Zamanında, dünyada yeterince önemsenmeyen bir konuya parmak basıyor olması Benim Adım Gül’ü özel bir roman yapıyor. Bununla birlikte, yerel bir hikâye olmasının yanında evrenselliğini de koruyan bir roman. Yazar, aynı acıları yaşayan, arka plana atılan tüm milletlerin sesi oluyor. Önemli olanın insan olmak olduğunu, farklı milletlerden olmanın bir engel teşkil etmediğini anlatıyor. Böyle olunca önemsenmesi gereken şey, insanın ne ırkı, ne dili, ne de dini oluyor. İnsanın sadece adı kalıyor.
Trajik Bir Aşk Öyküsü
Romanın geçtiği dönemdeki toplumsal durumu bilenler için, Bulgar asker Nayden (Nayko) ile Gül’ün aşkını okumak oldukça zor oluyor. Onlar ıhlamur kokusu eşliğinde güzel duyguların, hoş sohbetin ve sevginin peşindeyken ilk bakışta mest olan biz okurlar ileriyi düşünmeden edemiyoruz. Trajik aşk hikâyelerinin müdavimleri olarak alışkın olduğumuz bir çaresizlik ve merak bize eşlik ediyor.
Nayko, Bulgar kültürü ile yetişmiş bir asker çocuğu. Babası, Soya Dönüş Projesi’nin başındaki insanlar arasında. Kısacası, Nayko’nun çevresindeki insanlar, farklı ırklara saygılı değil ve bunu açık etmekten de çekinmiyorlar. Tüm bunlara rağmen Nayko, açık fikirli bir insan. Gül’ü sadece bir insan olarak görüyor, başka hiçbir şeyi önemsemeden onu seviyor. Nayko’nun dilinin, dininin ve alışkanlıklarının, Gül ile olan aşkına herhangi bir engel çıkarmayacağının farkına varmamız uzun sürmüyor. Fakat böyle güzel insanların bile aşamayacağı problemler var dünyada. Maalesef korkulan başa geliyor.
Merak Uyandıran Bir Son
Gerçeğe dayanan bir tarihi kurgu okuduğumuz için Soya Dönüş sürecinin ne şekilde sonlandığını biliyoruz. Yine de Gül’ün kendisine nasıl bir son yazdığını merak ediyoruz. Onun bir ailesi var, aşığı var, en önemlisi bir ismi var. Sahip olduklarını geri alabiliyor ve rahatlıkla “Benim adım Gül.” diyebiliyor mu, diye merakla bekliyoruz.
Kitabın sonunu okuyunca merak ettiğimiz şeyler azalmıyor, aksine artıyor. Dolayısıyla The Kitap Yayınları tarafından basılan Benim Adım Gül’ün bir devam kitabının olacağını duyduğumda yaşadığım rahatlama tarif edilemezdi. Fakat pandeminin yaratmış olduğu olumsuzluklardan nasibini alan yayıncılık sektöründe her şey planlandığı gibi gitmiyor ve Gül’ün hikayesinin devamının ne zaman geleceği de ne yazık ki belli değil. Doyamadığımız bu hikâyenin devamını en kısa sürede okuyabilmeyi diliyorum.
Okuru Büyüleyen Bir Yazım
Benim Adım Gül’ü bitirince okur kendini daha fazlasını isterken buluyor. Çünkü Ayşe Şen’in anlattığı hikâyeler ve karakterler çok güzel. Şen, tıpkı günlük okuyormuşuz gibi samimi ve içten bir ses sunuyor. Büyük küçük tüm dertleri inanılır kılıyor. Gerçek insanları, gerçek hikâyeleri anlattığını her sayfada hissettiriyor. Böylece arkasında ona hasret okurlar bırakıyor.
Bu noktada, yayınevleri değil belki ama, başka platformlar imdadımıza yetişiyor. Zira yazara -düzenli olmasa da- Masa dergisinde öyküleri ile rastlayabilmek de mümkün. Bununla da kalmayan Şen, Wattpad uygulaması üzerinden, Anita Felipova adıyla hikâyelerini paylaşmaya devam ediyor. Ona hasret kalmamak ve güzel hikâyelerini okumaya devam etmek için ne yapacağınızı biliyorsunuz artık.
Çok az insanın bildiği değerli bir mücevheri, kutusundan çıkarıp sizlere sunar gibi hissettiğim bir inceleme oldu. Kıymetini bilmek de size kaldı. Okumanız ve yorumlarınızı paylaşmanızı dilerim. Yeni yazılarda görüşmek üzere.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: