Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar: Brontë Kardeşler

 Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar: Brontë Kardeşler 

Edebiyat dünyasında oldukça önemli bir yer edinen Brontë soyadı, arkasında birçok trajik olayı barındırıyor. Bu dram yüklü hayatların edebiyata yansımalarını okumak da oldukça heyecan verici. Bu yazıda da hep birlikte Brontë kardeşlerin yaşadıkları talihsizliklerin kitaplarına nasıl yansıdığını inceleyeceğiz.

Edebiyat dünyasına kazandırdıkları eserler dolayısıyla Brontë kardeşlerin üç kişi olduğu sanılıyor. Fakat aile aslında altı kardeşten oluşuyor. En büyük kardeşleri olan Elizabeth ve Maria küçük yaşta tüberküloza yakalanıp hayatlarını kaybediyorlar. İşte bu yüzden onların ismi tarih sahnesinde çok yer edinemiyor. Bazıları da onların ismini hiç duymadığı için Brontë kardeşlerin 4 kişiden oluştuğunu sanıyor: Charlotte, Emily ve Anne’in yanı sıra tek erkek kardeşleri Branwell Brontë. Bu yanılgıların hepsini bir kenara bırakarak tertemiz bir sayfada Brontë’lerin hayatlarına bir göz atalım.

Brontë Ailesi ve Talihsizlikler Serüveni

Babaları bir papaz olan Brontë kardeşler annelerini çok küçük yaşlarda kaybetti. Bu yüzden onları babaları büyüttü. Fakat babaları yalnızca bir papaz değil, aynı zamanda da bir yazardı. Patrick Brontë oldukça modern, kültürlü ve açık görüşlü bir adamdı. Bu yüzden çocukları için de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı ve onlara elindeki bütün imkânlarını sundu. Anneleri Maria da erken yaşta hayatını yitirmesine rağmen sevgi dolu, okumaya meraklı ve saygın bir kadındı. Genç yaşında rahim kanseriyle mücadele ettiği için ölmeden önce büyük acılar çekti. Onun bu acılarına şahit olan çocukların trajedisi ise küçük yaşlarda başladı.

Maria öldükten sonra kız kardeşi Elizabeth çocukların bakımına yardımcı olmak için Patrick’e destek oldu. Teyzeleri sayesinde çocuklar küçük yaşta dergiler ve kitaplar okumayı alışkanlık edindi. Sadece bunlarla yetinmeyip o dönemin İngiltere’sinde genç kızların öğrenmesi gereken dikiş nakış gibi işleri öğrenmelerinde de yardımcı oldu. Kısacası Elizabeth, kardeşinin ölümünden sonra hayatını yeğenlerine adadı ve onlara annelik yaptı.

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf
The Gun Group portresinin modern bir yorumu, Sarah E. Holmes 

1824 yılında Anne hariç diğer dört kız kardeş yatılı bir okulda mürebbiye eğitimi görmeye gitti. Ancak kısa bir süre sonra en büyük kardeşler Elizabeth ve Maria hastalık yüzünden hayata gözlerini yumdu. Annelerinden sonra ablalarının da kaybıyla çok etkilenen kardeşler eve döndü. Babaları belirli bir süreliğine onlara evde eğitim aldırdı. Maddi zorluklar çekmesine rağmen elindeki imkânları sonuna kadar kullanan baba Patrick, çocukların ünlü bir ressamdan ders almasını sağladı. Lakin resimden ziyade okumaya ilgisi olan kızlar buna pek ilgi göstermedi. Buna rağmen hepsi belli bir düzeyde resim kabiliyeti elde etti. Tek erkek kardeş olan Branwell ise kendini tamamen resme adadı.

Edebiyat Duydukları İlgi

Çocuklar okumanın yanı sıra yazmaya da ilgi duyordu. Hatta ilgi duymakla kalmıyor kısa hikâyeler yazmaya başladılar. Branwell bile resimle ilgilenmesine rağmen kız kardeşlerinin yazdığı hikâyelere katkıda bulunmaktan büyük keyif alıyordu. Onların bu yazma sevgisini körükleyen en büyük etken yine babaları oldu. Babaları Patrick, çocuklara ahşaptan yapılmış on iki oyuncak asker hediye etti. Çocuklar bu askerlere isimler vererek türlü türlü hikâyeler ve maceralar yazdılar. Hatta bu hikâyeleri resim kabiliyetleriyle birleştirerek haritalar ve resimler bile çizdiler. Daha sonra ise bu hikâyeleri bir kitap haline getirip Angria Efsaneleri ismini verdiler.

Çocuklar büyüdüklerinde kendi imkânlarıyla iş bulmaya çalıştı. Charlotte eğitim gördüğü okulda mürebbiyelik yapmak için gitti. Anne ve Emily ile kendi okullarını açmak gibi bir girişimde bulundu. Ancak erkek kardeşleri Branwell hakkında çıkan kötü şöhret, onların bu girişimine engel oldu. Branwell’in iş vereninin eşiyle ilişkisi olduğuna dair bir dedikodu çıktı. Bu yıllarda anlaşmazlıklar yaşayan kardeşlerin hepsi bir tarafa dağılıyor ve bir süre birbirleriyle görüşmediler. Ancak teyzelerinin ölümü sayesinde tekrar bir araya geldiler.

başlık

Teyzeleri Elizabeth’in ölümünden sonra kız kardeşlerin yazım hayatı büyük bir değişikliğe uğradı. Çünkü Elizabeth bütün mal varlığını annelik yaptığı yeğenlerine bıraktı. Oldukça yüklü bir miktar olan bu miras, çocukların çalışma mecburiyetinden kurtulmalarını sağladı. Böylelikle onlar da yazdıkları eserlere ve onları yayınlamaya yönelidiler. O dönemin baskıcı şartlarından dolayı takma isimlerle eserlerini yayıncılara yolladılar. Charlotte “Currer Bell”, Emily “Elise Bell” ve Anne de “Acton Bell” takma isimlerini kulladılar. 1846 yılında üç kız kardeş birlikte yazdıkları şiirleri birleştirerek Poems by Currer, Elise and Acton Bell isimli bir kitap çıkardılar. Ancak kitap yalnızca 2 adet satarak büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Yine de kız kardeşler yazmaktan geri durmadı ve kendi romanlarını yazmak için işe giriştiler.

Yukarıdaki paragraflarda Brontë ailesinin yaşamı hakkında genel bir çerçeve sunmaya çalıştım. Yazının devamında üç Brontë kardeşin yazarlık kariyerini tek tek ele alacak ve yaşadıklarının kitaplarına nasıl yansıdıklarını anlamaya çalışacağım.

Gerçek Hayattaki Jane Eyre: Charlotte Brontë

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

Charlotte, ablalarının ölümünün ardından eve döndükten sonra Roe Head isimli okulda iki sene eğitimine devam etti. Bu okul kız çocuklarına ağır ve baskıcı eğitim veren bir okuldu. Charlotte eğitimini tamamladıktan sonra 1835 yılında bu okulda öğretmenlik yapmak için geri döndü. 1839 yılından itibaren de çeşitli evlerde mürebbiyelik yaparak hayatına devam etti. 1842 yılında kardeşi Emily ile birlikte Brüksel’e gitti. Burada Heger çifti tarafından yönetilen bir okulda eğitim almaya başladılar. Ancak teyzelerinin ölümünün ardından buradaki hayatları yarıda kesildi.

Bir sonraki yıl Charlotte Brüksel’e tek başında döndü. Fakat bu sefer yalnız oluşu ve ailesine duyduğu özlem burada geçirdiği vakti oldukça zorlaştırdı. Ayrıca okulun sahibi olan Constantin Heger’e âşık olmuştu. Bu aşkı yüzünden ona onlarca mektup yazdı ama Constantin hiçbirine karşılık vermedi. Burada geçirdiği süre boyunca yaşadıkları onun The Professor ve Vilette kitaplarına ilham kaynağı oldu.

Kardeşleriyle yaşadığı şiir kitabı deneyiminden sonra kendi romanı olan The Professor kitabını yayıncılara yolladı. Ancak yayıncılardan olumsuz geri dönüşler aldı. Buna rağmen pes etmeyerek kısa sürede Jane Eyre kitabını yazdı ve bu kitap onu büyük bir başarıya ulaştırdı.

Jane ve Charlotte Arasındaki Benzerlikler

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

Jane Eyre kitabının ana karakteri Jane, ailesi öldükten sonra vasisi olarak kendisini hiç istemeyen yengesinin yanında kalıyor. Karakter burada küçük yaşta kuzenlerinden zorbalık görüyor. Daha sonra yengesi onu yatılı bir okula gönderiyor. Bu okulun katı disiplinine ayak uydurmak zorunda kalarak eğitimini tamamlıyor ve aynı okulda mürebbiye oluyor. Sonradan mürebbiye olarak gittiği malikânenin efendisiyle arasında bir şeyler yaşanıyor. Bu yaşadıkları da artık onun hayatına yön verecek olaylara bağlanıyor. Jane Eyre, kitapta yaşadıklarına rağmen ezilmemiş, güçlü bir kadını temsil ediyor. Olaylara herkesten farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak empati yapıyor. Onu karakter olarak sevdiren ve benimseten birçok özelliği var.

Aslında konusundan da anlaşılacağı üzere Jane Eyre kitabı, Charlotte Bronte’nin hayatından izler taşıyor. Hatta birçok kaynakta yazarın yarı otobiyografik romanı olarak geçiyor. Bu durumu en çok yatılı okulda yaşananlarda görebiliriz. Jane’in kaldığı okulda öğretmenleri kızları terbiye etmek için şiddete başvuruyor. Charlotte’ın da eğitim gördüğü yatılı okulda bu tür zorluklarla mücadele ettiği tahmin ediliyor. Ayrıca ikisinin de bu zor şartlara rağmen mezun oldukları okulda mürebbiyelik yapmaları da büyük bir benzerlik.

Jane’in malikânenin sahibi olan Mr. Rochester ile yaşadıkları belki de gittiği evlerdeki mürebbiyeliklerinden izler taşıyor. Ya da Heger okulunda patronu olan Constantin’e duyduğu aşkı bu karakterlerin arasında yaşananlarla dile getiriyor. O dönemde kadınların toplumdaki yeri ile alakalı yaşadığı haksızlıkları da yine Jane üzerinden anlatıyor. Kısacası Charlotte Bronte kendi yaşadıklarını, fikirlerini ve düşüncelerini Jane Eyre romanıyla insanlara aktarıyor.

Sessiz Bir Deha: Emily Brontë

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

30 Temmuz 1818 yılında dünyaya gelen Emily, ailenin beşinci çocuğu. İçine kapanık ve sessiz bir karakteri olması sebebiyle hakkında çok fazla bilgi yok. Tek romanı Uğultulu Tepeler edebiyat dünyasında adının altın harflerle yazılmasına sebep oldu. Çünkü o dönemde kaleme aldığı çalışmaların hiçbiri günümüze ulaşamadı. Kardeşlerine nazaran şiir yazmakta daha yetenekliydi. Kardeşleriyle çıkardığı şiir kitabında toplam yirmi bir şiiri vardı. Hatta daha sonra eleştirmenler sadece Emily’nin şiirlerinin gerçek şiirsel dehayı yansıttığını açıkça ortaya koydu.

Ablası Charlotte ile birlikte Brüksel’e gitmeden önce kısa bir süreliğine Mis Patchett’in Kızlar Akademisi isimli okulda çalıştı. Burada çok yorucu bir 6 ay geçirdi. Ablasının kardeşlerini bir arada tutmak için giriştiği okul açma başarısızlığından sonra Brüksel’e gitti. Ağırbaşlı ve iyimser mizacı sayesinde burada Charlotte’dan daha çok kabul gördü ve daha çok sevildi. Teyzesinin ölümüyle birlikte evine yani Haworth’a döndü ve mürebbiyeliği bıraktı.

1847 yılında Uğultulu Tepeler yayıncılar tarafından basılmak için kabul edildi. Ancak kitap yayınlandıktan sonra pek sevilmedi. Hatta birçok olumsuz eleştiri aldı. Eleştirmenler kitabı karamsar, vahşice ve kurgusunu da acemice buldular. Kitap yayınlandıktan kısa bir süre sonra Emily’nin sağlığı kötüleşti. Hastalığı yüzünden uzun süre acı çekti ve 1848 yılında öldü.

Emily’nin Yakarışları: Uğultulu Tepeler

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

Zengin ve varlıklı bir adam yaptığı bir yolculuk sırasında yol kenarında bir oğlan çocuğu buluyor. Daha sonrasında ise bu oğlan çocuğunu malikânesine getiriyor. Ancak ailenin bazı üyeleri bu durumdan hoşnut kalmıyor. Özellikle evin küçük beyi çocuğu hiç sevmiyor ve ona kötü davranıyor. Ancak onun aksine kız kardeşi bu çocukla çok iyi anlaşıyor. Bu ikisi çok yakın iki arkadaş olarak büyüyorlar. Yaşları ilerledikçe bu dostluğun arasında aşk kıvılcımları olsa da ikisi de bunu dışa vurmuyor.

Fakat büyüdükçe aralarındaki sınıf ve kültür farkı dolayısıyla ikilinin yolları bir şekilde ayrılıyor. Yine de ilerleyen yıllarda kader onları tekrar bir araya getiriyor. Geçmişte yaşananlar da onların peşini bırakmıyor. Kısacası bu kitap yaşanmış değil, yaşanamamış bir aşk hikâyesini anlatıyor.

Victoria döneminde umut ve mutluluk dolu eserlerin aksine bu kitabın oldukça depresif ve kapalı bir atmosferi var. Olay akışı içerisindeki bazı boşluklar ve belirsizlikler de yine yazarın yaşadıklarına bağlanıyor. Emily, yaşadığı hayat boyunca uzun yıllarını evinden uzaklaşmadan geçiriyor. Yazarın içine kapanıklığı tek eseri olan Uğultulu Tepeler’e de yansıyor. Karakterlerin yaşadığı ev, kırsal bir kesimde ve etrafında kilise ve mezarlıktan başka bir şey yok. Yani kitaptaki mekânsal tasvirleri tamamen Emily’nin hayal gücüne bağlı. Bu yüzden bu tasvirlerde bazı eksiklikler ve yanlışlıklar göze çarpıyor. Bütün bunlara ve eser ilk kötü yayımlandığında eleştiriler almasına rağmen ilerleyen yıllarda Uğultulu Tepeler çok büyük bir başarı kazanıyor.

Ailenin En Küçüğü: Anne Brontë

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

17 Ocak 1820 yılında Brontë ailesinin en küçük üyesi olarak dünyaya geldi. Yaşadığı yıllar boyunca abisi Branwell yüzünden sıkıntılar çekti. 1839’da kısa bir süreliğine York yakınlarındaki Thorpe Green’de rahip Robinson’ın ailesine mürebbiyelik yaptı.1843’te Anne’in mesuliyetsiz erkek kardeşi Branwell özel ders vermek niyeti ile Robinson’larda Anne’le birlikte çalışmaya başladı. Anne 1845’te evine döndü, ardından işvereninin eşiyle yasak aşk yaşadığı iddiası üzerine görevinden ihraç edilen kardeşi de onu takip etti.

Ablaları yatılı okula giderken Anne evde eğitim gördü. Bu sebeple kardeşi Branwell ile kız kardeşlerine nazaran daha çok vakit geçirdi. Onun alkol ve uyuşturucu bağımlısı oluşuna yakından şahit oldu. Hatta yazdığı romanlarda bunun yansımaları da görülmekte. Kız kardeşleri gibi o da şiir deneyiminden sonra Agnes Grey isimli kendi romanını yazdı. Charlotte’nin Jane Eyre’de yakaladığı başarı sayesinde bu romanı oldukça ilgi gördü. O da hemen ardından ikinci kitabı Wildfell Konağı Kiracısı’nı yazdı. Bu kitap da ilk kitabında olduğu gibi oldukça sattı. 1848 yılının sonlarına doğru kardeşlerini de öldüren verem hastalığına yakalandı. 28 Mayıs 1849 yılında ise 29 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Agnes Grey ve Wildfell Konağı Kiracısı

Brontë Kardeşler:  Kitapların İçinde Kaybolmuş Yaşamlar - Bibliyoraf

Yazarın eseri Agnes Grey, ailesine maddi destek sağlamak ve kendi ayakları üzerinde durarak özgürlüğünü elde etmek isteyen aynı isimli ana karakterin yaşadıklarını anlatıyor. Agnes böylece mürebbiyelik yapmaya başlıyor. Zengin ve varlıklı ailelerin yanında işe giriyor. Ancak bu ailelerin çocukları o kadar şımarık ki Agnes bu çocuklarla baş etmekte zorlanıyor. Çocuklara sesini yükselttiğinde veya söz dinlettirmek istediğinde ise ailelerden tepki görüyor. Bu ailelerin tek istediği Agnes’in görünmez olması. Yani onu insan yerine koymuyorlar. Agnes de bu şartlarla işini yapmaya çalışıyor.

Ancak gittiği kilisesinin kibar papaz yardımcısı onun içindeki kadını görüyor. Bu kitap bazı eleştirmenlere göre Anne Brontë’nin biyografisi olarak nitelendiriliyor. Anne bu kitabında bizlere o dönemde var olan ve hâlâ var olmaya devam eden sınıfsal farklılıkları gözler önüne seriyor. Bu hiyerarşi yüzünden kadının veya daha ziyade bir insanın ne hissedeceğini ve neler yaşayacağını anlatıyor.  

Wildfell Konağı Kiracısı kitabında ise Helen isimli bir kadın küçük oğluyla birlikte Wildfell Konağı’na kiracı olarak gidiyor. Karakter sıra dışı güzelliği ve farklı fikirleriyle kasaba halkının dikkatini çekiyor. Bu yüzden de bazı tepkilerle karşılaşıyor. Kasabanın ileri gelenlerinden birinin oğlu ise Helen’e âşık oluyor. Helen’in günlüğünü okumaya başlayan bu karakter, Helen’in geçmişte yaşadıklarını gün yüzüne çıkarıyor. Anne Brontë bu kitabında da hayatından bazı olayları yansıtmadan edemiyor. Kitabındaki bazı karakterlerin onun hayatındaki insanlarla benzerlikler gösterdiği gözlerden kaçmıyor. Özellikle abisi Branwell kitapta oldukça büyük bir ilham kaynağı denebilir.

Bu yazıda Brontë kardeşlerin acılarla dolu yaşamlarına şahit olduk. Aile üyelerinin her birinin trajik hayatlar yaşadığını ama Charlotte, Emily ve Anne’in bu yaşadıklarını edebiyata yansıttığını gördük. Edebiyata kazandırılmış bu usta eserlerin arka planına biz göz attık. Peki siz bu eserler arasından en çok hangisini içselleştirdiniz? Yorumlarda buluşalım…

Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:

Yazıyı burada paylaş:

Kitapların kahramana dönüştüğü yer.
İnternet sitesi http://bibliyoraf.com
Yazı oluşturuldu 328

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.