Birçok kurguda farklı farklı büyücülük okulu ya da sihirli üniversite görmüş olabilirsiniz, fakat YOKHİÇ Enstitüsü hepsinden ayrı. YOKHİÇ Enstitüsü’nü içinde barındıran Pazartesi Cumartesiden Başlar büyünün, bilim insanlarının ve kaosun birleştiği bir kitap. Bu roman benim Strugatski kardeşlerden okuduğum ilk kitap oldu. Onlardan okuduğum sonuncu eser de olmayacak gibi görünüyor. Haydi gelin hep beraber Strugatski kardeşlerin yazdığı bu bilimkurgu klasiğini inceleyelim. İyi okumalar dilerim.
Arkadi ve Boris Strugatski Kimdir?
Kitaba geçmeden önce, kısaca yazarlarından bahsetmek istiyorum. Arkadi ve Boris Strugatski kardeşler “Sovyetler döneminin en büyük bilimkurgu yazarları” sıfatına sahipler. Eserlerini genelde ortak yazdıkları için isimleri beraber anılıyor. Kardeşlerden büyük olan Arkadi, edebiyat dünyasına Japonca ve İngilizce çevirmenlik yaparak girse de bir süre sonra editörlük ve yazarlığa yönelmiş. Boris ise yazar olmadan önce astronom ve bilgisayar mühendisiymiş.
Strugatski kardeşlerin en çok bilinen eseri Uzayda Piknik. Kıyamete Bir Milyar Yıl, Yokuştaki Salyangoz ve Tanrı Olmak Zor İş de ikilinin yazdığı kitaplar arasında. Birçok kitap yazmış olmalarına ve kendi dönemlerinin büyük yazarlarından olmalarına rağmen Strugatski kardeşleri bu kitabı okumadan önce duymamıştım. Bu nedenle onlardan özellikle bahsetmek istedim. Yazarları biraz tanıdığımıza göre, kitaba geçebiliriz.
Pazartesi Cumartesiden Başlar
Ana karakterimiz Saşa’nın YOKHİÇ Enstitüsü ile macerası, yoldan aldığı iki otostopçu sayesinde başlıyor. Bir bilgisayar programcısı olan Saşa’nın şansına Enstitü’nün de yeni bir programcıya ihtiyacı var. Otostopçuların ısrarı sonucu Saşa bir süre Enstitü’de kalmaya ikna oluyor. Kalmayı planladığı bu kısa zaman diliminde ise kahramanımızın başına türlü türlü tuhaf olaylar geliyor. Büyülü divanlar, masalcı kediler, konuşan turna balıkları, harcadıkça cebine dönen bozuk paralar derken bu büyülü dünya onun da ilgisini çekmeye başlıyor. Ve işte bu şekilde Saşa’nın büyü ile olan serüveni başlıyor. Biz de kahramanımızın YOKHİÇ Enstitüsü ile tanıştıktan sonra olağanüstü şekilde değişen hayatını okuyoruz.
Saşa’nın hikayesi, başlangıçta bana biraz Alice Harikalar Diyarında’yı hatırlattı. Tavşan rolünde otostopçular, onları takip ederek tavşan deliğinden düşen Saşa, Harikalar Diyarı’nı andıran Enstitü… Eserin başlarında Saşa’nın kurduğu diyaloglar bile bana Alice’in kitapta farklı farklı kişilerle konuştuğu kısımları anımsattı. Fakat korkmayın, bu benzerlikler sadece kitabın başlarında hissediliyor. Eğer Pazartesi Cumartesiden Başlar‘ı okursanız, sizin de bu küçük benzerlikleri hissedeceğinizi düşünüyorum. Doğal olarak bunlar dışında iki eser birbirinden çok farklı.
Büyücüler ve Bilim
Bu konuya girmeden önce size bir soru sormak istiyorum: Sizce büyü ile bilim birbirinin zıttı mıdır? Yoksa bir arada bulunabilecek kavramlar mıdır? Fantastik kitapların bir kısmında sihrin olduğu yerde teknoloji gelişmemiş oluyor, kahramanlar orta çağ tarzı bir dünyada yaşıyorlar. Bir kısmında ise teknoloji var ama sihirbazlar çeşitli nedenlerle teknolojik aletleri kullanmıyor. Bazılarında ise, bu bilimkurgu kitabında olduğu gibi, teknoloji ve sihir bir arada işleniyor.
Pazartesi Cumartesiden Başlar, SSCB’nin var olduğu bir dönemde geçiyor, yazarlar da zaten bu dönemi yaşamış kişiler. Bu nedenle teknoloji derken günümüzdeki ya da uzak gelecekte geçen kitaplardaki gibi çok gelişmiş bir teknolojiden bahsetmiyorum. Kitabın teknolojisi, yazıldığı zamanın teknolojisi ile paralel gidiyor.
Bana göre Pazartesi Cumartesiden Başlar’ı diğer sihir içeren kitaplardan farklı yapan özelliği, bütün büyücülerin bilim insanı olması. YOKHİÇ Enstitüsü büyücülerinin hepsi sihirbaz olmadan önce bilim insanlarıydılar ve büyüyle uğraşmalarına rağmen bilim insanı gibi davranmaya devam ediyorlar. Kitap boyunca deneyler yapıp, büyüyü çözemeye çalışıyorlar ya da farklı yöntemlerle büyü kullanarak istedikleri elde etmeyi deniyorlar. Arada birbirleriyle büyü deneyleri hakkında tartışıyorlar, olayları mantıklı bir bakış açısıyla çözmeye çalışıyorlar. Fakat büyü, pek mantıklı olan veya deneylerle çözülebilecek bir kavram değil. Böylece ortaya kaos çıkıyor.
YOKHİÇ Enstitüsü’nün Büyüleyici Kaosu
Büyü ile bilim insanları bir araya gelince, kitapta ister istemez bir kaos oluşuyor. Pazartesi Cumartesiden Başlar‘ı okumaya başladığımda olayları ve karakterleri anlamaya çalışırken biraz zorlandım. Yaşananlar karışık geldi. Fakat karakterlere ve YOKHİÇ Enstitüsü’ne biraz alışınca, ortamdaki kaosu okumak bana çok zevk verdi. YOKHİÇ Ensitüsü bana Diskdünya’daki Görünmez Üniversite’yi anımsattı. İkisi birbirinden tabii ki çok farklı, ama ikisinde de okumayı eğlenceli kılan bir karmaşa var.
Kendinden emin bilim insanlarının büyü ile istediklerini yapmaya çalışması ortaya tuhaf sonuçlar çıkarabiliyor. Kitabın en çok hoşuma giden yanı da bu farklı ortamı oldu. Yaşanan karmaşayı görmek beni çok eğlendirdi, fakat bazen yorulmadım da değil. Okumaya başladığımda anlamak için çok çaba sarf ediyordum, bir süre sonra her şeyin nedenini soruşturmayı bıraktım ve sadece izledim. O zaman eserden daha fazla zevk aldım. Tabii bu benim Pazartesi Cumartesiden Başlar‘la ilgili deneyimim, size hiç anlamaya çalışmayın ya da kitabı sorgulamayın demiyorum. Sadece okurken ben bunları hissettim.
Saşa’nın Sihre Karşı Tavrı
Genelde büyü kavramıyla yeni tanışan ana karakterler heyecanlanır, büyülü yaratıklara ve alışılmadık olaylara saygı ve merakla yaklaşır. Saşa ise sihre şaşırsa da gördüğüm çoğu karakterden daha farklı yaklaştı. Örneğin eserin başlarında harcadıkça cebine dönen bozuk parayı bulduğunda hemen onunla deney yapmaya başladı. Enstitü’de bir süre kaldıktan sonra, bir vampir kendisine laf edince hiç çekinmeden ona “Bulaşma, kaşınıyorsun galiba?” dedi. En hoşuma gideni ise ürkütücü bir koridordan geçerken duyduğu gizemli seslere susmalarını, bu davranışlarından utanmaları gerektiğini söylemesiydi. Büyüye o kadar normal bir şeymiş gibi davranıyor ki… Şaşırdığı zamanlarda bile şaşkınlığına rağmen gayet normal bir şekilde hareket etmeye devam ediyor.
Çok fazla karakter bir anda geldiği için ne yazık ki ana karakter dışındakileri fazla tanıyamadım. Kitapta, Roman Oyra-Oyra gibi karşımıza daha sık çıkan kişilere dahi çok ısınamadım. Onların bakış açılarını ve sihirle aralarındaki ilişkiyi daha çok görmek isterdim. Kitabın karmaşasını sevsem de karakterleri çok tanıyamamak, bu kaosun eksi yanı oldu.
Bazı Küçük Detaylar
Biraz da kitabın içeriğinden değil de içindeki küçük eklerden bahsetmek istiyorum, çünkü kitaplardaki bu tarz küçük farklılıklar benim çok hoşuma gidiyor. Kitapta farklı olan ve sevdiğim kısımlardan biri, bölümlerin başlama şekliydi. Her bölümün başında bir yazardan, fıkradan ya da şiirden alıntı var. Bu tarz içinde alıntılar olan, bölümü okudukça neden o alıntının bizimle paylaşıldığını çözdüğümüz kitapları seviyorum. Alıntıları bu şekilde kullanan çok fazla kitap olmasa da bu tarz çok hoşuma gidiyor.
Bir başka hoşuma giden nokta ise içindeki küçük resimler. Aralarda karakterlerin küçük çizimleri var ve bence bu kitaba çok tatlı bir hava katıyor. Yanda gördüğünüz resim de kitaptaki çizimlerden biri. Sizce de çok hoş bir detay değil mi?
Benim Pazartesi Cumartesiden Başlar ile ilgili söyleyeceklerim bu kadar. Kitap hakkındaki görüşlerinizi, eklemek istediklerinizi yorum yaparak bizle paylaşabilirsiniz. Başka yazılarda görüşmek üzere! Kitaplarla kalın!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: