Her ay bir Albert Camus eseri okuma isteğime sadık kalarak bu kez okumak için Başkaldıran İnsan’ı seçtim. Başkaldıran İnsan, çıktığı dönemde çokça tartışılmış ve Marksizm düşüncesini benimseyenler tarafından ağır eleştirilere maruz kalmış. Nitekim bu tepki, yazarlar kadar kitapta bahsi geçen yazarların sevenleri tarafından da hoş karşılanmamış.
Başkaldıran İnsan; Batı Avrupa dahil olmak üzere değişkenlik gösteren toplumlarda başkaldıran, isyancı ve devrimci olarak öne çıkan isimlerin geçmişten bu yana metafiziksel ve tarihsel gelişimini ve oluşumunu anlatıyor. Geçmişi 1951 yılına dayanan bu deneme eseri, insanın yüzyıllardır bir arayış içerisinde olduğunu gözler önüne seriyor. Doğru yönetim nedir, doğru yönetimde nasıl bir yol izlenmelidir, hangi düşünce daha iyi yaklaşım sergiler, hangi inanç doğru benliği yansıtır gibi soruların cevap bulduğu bir deneme kitabı Başkaldıran İnsan. Devlet ve inanç uğruna kimisi Tanrı’yı yok saydı, kimisi devrim yaptı kimisi de halkı ölüm ve sefalete sürükledi.
İnsan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.
Başkaldıran İnsan, Albert Camus
Peki incelemenin başından beri bahsini ettiğim başkaldıran insan kimdir? Hayır diyen midir? Şaşıracaksınız ama hayır diyen kadar evet diyen de başkaldırandır. Örneğin; bir köle efendisinden aldığı emirlerin gerekliliğini kabul ederek evet der ve sonra bu koşullar altında yaşayamayacağı kanısına vararak hayır der. Bu yüzden başkaldıran insan hem evet diyendir, hem de hayır diyen. Başkaldırı ilk etapta bireysel oluşum gösterse de topluluk adına eyleme geçer ve isyan eder.
Başkaldıran İnsan kendi içerisinde konulara ve bölümlere ayrılıyor. Önce başkaldıran insan kimdir onu tanımlıyor, ardından çeşitlerini ve öne çıkan isimleriyle eserlerini mercek altına tutuyor. Kitabı bu anlamda, içerisinde geçen eserleri okuyacak olanlar için bir kılavuz olarak görüyorum. Camus’nun önemli analiz ve görüşleri okuyucunun eseri daha iyi algılamasına olanak sağlıyor, ama bu eseri Camus’yu ilk kez okuyacaklar için doğru bir tercih olarak görmüyorum. Çünkü Başkaldıran İnsan; siyasi, politik ve ekonomik görüşleri ağır basan bir kitap ve Yunan Dönemi’nden başlayarak, yazarın yaşadığı döneme kadarki çok uzun soluklu bir süreci kapsıyor. Haliyle okur için de özümsemesi zaman alan ve beyin fırtınası gerektiren bir yolculuk oluyor.
Var olmak için, bu dünyada var olmak için, gösterişçi ya da eylemci, züppe ya da devrimci, her tutum, her insan, birliği ister.
Başkaldıran İnsan, Albert Camus
Eserin kapsadığı zaman dilimlerine bakacak olursak; Yunan Dönemi, Fransız Devrimi, Hitler Almanya’sı, baskıcı Stalin yönetimi, Marx’ın Marksizm’i, doğaötesi yoksayıcıları, kral katilleri, Tanrı yoksayıcıları gibi çok geniş bir konu yelpazesi var. Tarihsel boyutunun yanı sıra eserin bir de bu başkaldırılara öncülük eden yazarların görüşleri ve eserlerini analiz eden açıklamaları var. Mesela doğaötesi başkaldıranlar, suçun işlenmesinde doğa ve çevrenin etkisi olduğu kanısını savunuyor. Yazarlardan örnek olarak Dostoyevski’yi, eseri olarak da Suç ve Ceza’yı verebilirim. Kitabın karakteri olan Porfiri “Çevre’ suç işlemede çok önemlidir; bunu sana kanıtlayabilirim,” der. Dostoyevski’nin görüşü masumiyetini korurken, doğaötesi başkaldırıya yeni bir soluk getiren Sade, ileride ismine de ilham vereceği sadizm kavramını vurgular ve edebiyata kazandırdığı eserlerinde de bunu apaçık ortaya koymaktan çekinmez. Hegel ise doğanın suç kavramına başka pencereden bakar ve bu uğurda cinayetlerin gerekliliğini savunur.
Dostoyevski’nin başkaldırısı sonrasında karşımıza tekrar çıkar. Bu kez Tanrı’nın yaratılabileceği kanısında olan Dostoyevski, yine aynı eserinde ana karakter olan Raskolnikov üzerinden insanın düşünüldüğü kadar aşağılık olmayabileceği tezini öne atar, insanları olağanüstüler ve sıradanlar olarak ikiye ayırır. Bu Dostoyevski’nin Raskolnikov aracılığıyla yüceliği yaratma girişimidir. Verdiğim örnekler, Camus’nun eserinde yer verdiği başkaldırı çeşitliliğiyle birebir uyuşmaktadır.
Bir başka örnek olarak yoksayıcıları ele alalım. Yoksayıcılık; hiçbir şeye inanmamak değil, var olana inanmamaktır. Bu akımdan bahsedince akla gelen ilk ismi Nietzche‘dir. Camus, Nietzsche’nin yoksayıcı oluşunu Tanrı’ya ihtiyaç duyduğunda Onu aradığı yerde bulamayışına bağlıyor. Yine bu akıma omuz veren Stendhal (Nietzsche, Stendhal’ın görüşlerine büyük önem verirdi), Voltaire ve daha nicesi vardır. Turyengev yoksayıcılık kavramını karaktere aktaran ilk yazardır, okuyucu yoksayıcılık kavramını ilk kez onun eserinde görür.
Dünyada bir kez var olmak için, bir daha hiç var olmamak gerekir.
Başkaldıran İnsan, Albert Camus
Camus insanı düşüşe sürükleyenin bel bağladığı umutları olduğu kanısında. Kaldı ki insanın tarih boyunca bir gün her şeyin doğru olacağına umutla bağlanması bunun destekleyici bir kanıtıdır. Prometheus gücün eşitliğine inanarak yeryüzüne ateşi getirdi ve cezası zincire vurulmak oldu. İlk cinayet olarak sayılan Habil ile Kabil birçok öncüye fikir oldu ve yenilik için cinayetin gerekliliği fikrini doğurdu. Dostoyevski, öğrenci Ivanov’un ölümüyle sarsılarak onu Cinler eserinde karakter olarak ölümsüzleştirmiştir. Bu örneklemelerin hepsi insanların umudunun ve arayışının sonucu olarak tarihte yer edinmiş lakin insan aradığını bulabilmiş midir? Hâlâ karmaşa içerisinde olduğuna göre cevap hayır. Camus’nun geniş çaplı denemesinin vardığı sonuç, devrim sürecinin eninde sonunda zorbalık yönetimine dayandığıdır. Haksız da sayılmaz ama insan var olduğu sürece çabası ve arayışı devam edecektir.
Camus’nun eserini bölümlere ayırışı okuyucu için uzun soluklu bir yazının ardından kısa bir nefes alma imkânı ve yazılanlar üzerine düşünme süresi sağlıyor. Kaldı ki; Başkaldıran İnsan oldukça ses getiren ve üzerine çok düşündüren bir kitap. Bu anlamda beni ilk başta yorduğunu itiraf etmeliyim. Kitabın ilk bölümleri kitaba adapte olmak açısından okuyucuya kolaylık sağlıyor, çünkü okuyucusuna her terimi açıklıyor ve örneklendiriyor. Eser sıfırdan başlamak yerine okuyucunun bildiğini varsayarak ilerleseydi, benim için yetersiz bir kitap olurdu. Oysa şimdi olumsuz olarak gösterebileceğim tek yönü, denemelerin bazı konularda fazla uzaması. Doğaötesi yoksayıcıları sayfalara yayarken, alt başlıklara ayırdığı konuları yüzeysel geçmesi negatif düşünmeme neden oldu. Okurken sakin ve sessiz bir ortam gerektiren eserlerden biri olduğunu da belirtmek isterim, öyle bir oturuşta bitireyim denilecek yalınlıkta değil. Geleceğin fikri hür gençleri olarak tarihe yön veren, ismini başkaldıran insanlar olarak tarihe yazmış kişileri tanımanızı ve Camus’nun 1951’de başlayan bu uzun soluklu denemesini okumanızı isterim.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: