Sevilen fantastik seri Elric’in yazarı olan Michael Moorcock’un yazdığı İşte İnsan, bilimkurgu dizisinin otuz beşinci kitabı. Aynı zamanda benim bu diziden okuduğum ilk kitap. Bu yazıda da birazcık yazardan ve bolca İşte İnsan’dan konuşacağız.
Kitabın konusundan bahsetmeden önce kısa da olsa Michael Moorcock hakkında bilgi vermek istiyorum.
1939 yılında doğan İngiliz yazar Moorcock, fantastik ve bilimkurgu türünde birçok öykü ve roman yazmış, İşte İnsan ile de Nebula ödülünün sahibi olmuş. Daha önce 2002 yılında İşte O Adam adı ile yayınlanan eser, Barış Tanyeri’nin çevirisi ve Ozan Korkut’un kapak illüstrasyonu ile İthaki Yayınları aracılığıyla okurlarla buluştu.
Konusuna değinmek için birkaç anahtar kelime yazıp ardından bu kelimelerin altlarını teker teker doldurmak istiyorum. Nedense kitabı birisine anlatmak istediğimde sadece birkaç kelime yazıp, onlardan bir örüntü oluşmasını bekliyorum. Kelimeler aynen şunlar:
- Zaman Makinesi,
- Hz. İsa,
- Jung,
- Fikir,
- Gerçeklik,
- Algılama.
İşte İnsan Ne Anlatıyor?
Aslında kitabın konusunu uzun uzun anlatmama gerek yok, çünkü yukarıda yazdığım kelimeler âdeta kitabın özeti. Kelimelere şöyle bir göz gezdirdiğimizde ilk ikisi en fazla göze çarpanlar sanırım. Kitabı okurken de sık sık düşündüğüm konular oldular ki bu kısımda kitabın yazarı olan Michael Moorcock’a hayranlığımı ifade etmem gerek.
Olayların odağında olan karakterimiz Karl Glogauer, kafası epey karışık, sorularına cevap bulmak için fazlaca düşünen ve bu süreçte etrafındakilerle sürekli tartışan bir genç adam. Bu sorularının ortak noktası ise din. Karakterimiz kitap boyunca kimliğini arıyor ve tüm inanç sistemini tekrar tekrar sorguluyor.
Burada söylemeliyim ki kitap bilimkurgu olarak sınıflandırılsa da bence bilimkurgudan daha çok bir din veya tarih romanı gibi. Çünkü kitapta yalnızca bir bilimkurgu ögesi var, o da zaman makinesi. Karakterimiz zaman makinesi ile geçmişte bir tarihe gitmek istiyor (Milattan Sonra 29 yılı). Bir dinin başlangıç zamanlarına gidip, Hristiyanlık için önemli biri olan Hz. İsa ile tanışmak, onun gerçekte nasıl biri olduğunu bizzat görmek istiyor. Olaylar kendi yolunu buluyor ve karakterimiz sorunlarıyla başa çıkarken bir yandan da Nasıralı İsa’yı arıyor. Devamı kitaba kalsın bence, gereğinden fazla bile anlattım.
Okuru Düşünmeye İten Bir Yolculuk
Buraya kadar kitabın konusunu anlattım. Şimdi ise benim bilimkurgu klasiklerine başlamamı sağlayan bu kitabın bende yarattığı etkiden biraz bahsetmek istiyorum.
Öncelikle, hayatımda bu kadar olağanüstü ve cüretkâr bir kitap daha okumadım. Yazar kalemini cesurca kullanmaktan kaçınmamış. Hatta bu cüretkâr kısımları tekrar tekrar okuduktan sonra, aynı satırları başka kimselerin kolay kolay yazamayacağını net bir şekilde gördüğümü söyleyebilirim. Kitap tumturaklı cümlelerden uzak ve olanlar sade bir dille anlatılmış. İşte tam da bu noktada, bilimkurgu okumak isteyip yabancı terimlerden gözü korkanlara İşte İnsan’ı önerebilirim.
Kitabın ağdalı bir dili olmasa bile bazı cümleler okuyan kişinin içine gülle gibi oturuyor. Sizin de aklınızda din ile ilgili sorular varsa, bu kitap kesinlikle kendinizi ”Mensubu olduğum bu dinin tarihi ve gerçekliği hakkında ne biliyorum?” şeklinde sorgulamanıza sebep olabilir. Hatta eğer benim gibi işi dallandırıp budaklandırmayı seven biriyseniz, bu kitabın ardından kesinlikle dinler hakkında daha fazla araştırma yapıp yeni kitaplar okumak isteyebilirsiniz. Benim gibi yeni bir ilgi alanı bulan okuyucularımıza bir kitap daha önereyim: Say Yayınları’ndan Peter Archer’ın Dinler Tarihi 101 isimli kitabı. Bu kitap sayesinde, İşte İnsan kitabına konu olmuş Hristiyanlığın önemli bir parçası olan Hz. İsa, diğer inançlar ve onların gelişimi hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Araya ufak bir öneri de sıkıştırdığımıza göre asıl eserdeki yolculuğumuza geri dönelim artık.
İşte insan
Kitap boyunca Karl’ın yolculuğunu kendi yolculuğummuş gibi kucakladım. Onun sürekli sorular sorması ve bitmek bilmeyen tartışmaları bana sürekli kendi deneyimlerimi hatırlattı. Sadece Karl’ın zaman yolculuğunu değil, büyümesiyle beraber bu sorgulamalara sebep olabilecek anılarını da okuyoruz. Kitapta zaman yolculuğu ve Karl’ın yaşamındaki bu deneyimleri bir arada verilmişti. Kitaba başlarken olayların nasıl gerçekleşeceğini tahmin ettiğimi düşünsem bile yazar beni şaşırtmayı başardı. Yazar, okuyucuya okuma süresince yeni merak unsurları vermeyi sürdürüyor ve türlü türlü sorular sormasına sebep oluyor: Acaba gerçekten Nasıralı İsa onun beklediği ve anlatılanlardaki gibi biri mi? Onunla tanışabilecek mi? Karakterimiz, İsa’nın çarmıha gerilme anına şahitlik edecek mi veya kaderi değiştirecek bir hamle yapacak mı?
işte insan
Kitap sadece yolculuk ve anılardan ibaret değil elbette. Eserde farklı farklı din ve bilim insanlarına göndermeler de mevcut. Ayrıca kitapta sadece Karl’ın dine bakışı ve dinle alakalı sorunlarını okumuyoruz. Aynı zamanda onun üzerinden kendi hayatımıza dair oldukça vurucu cümleleri okuma şansımız da oluyor.
Peki bu kitap hep mi büyüleyici, sürükleyici, olağanüstü bir dinamikle ilerledi? Hiç mi eksik kısmı yok? Tabii ki var. Mesela bu tür bir kurgudan, en azından bu kitaplıktan okuduğum ilk eserden daha düzenli bir yapı beklerdim. Kitabı sevmemin tamamen öznel olması gibi, bu da öznel bir yorum elbette. Bazen okurken karakterin hangi düşünceleri zaman yolculuğu anlarından, hangileri onun büyürkenki anılardan anlayamadım bir süre. Olaylar aralıksız yazılmış ve bir andan diğerine geçerken arada herhangi bir işaretin olmayışı kafamı karıştırdı. Fakat yine şunun söyleme gereği duyuyorum: Türe veya yazarın kalemine aşinaysanız buna takılmanıza pek gerek yok.
Kitabı kendi ölçeğimle puanlarsam, benim için muhteşem bir başlangıç kitabı olması ve benzer konuları düşünürken karşıma çıkması sebebiyle puanım 10 üzerinden 8.5, hatta 9 olur. Din ve tarih gibi konular sizi de cezbediyorsa, İşte İnsan’a göz atmanız konusunda ısrar ediyorum. Şimdiden keyifli okumalar dilerim!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: