Alfred Bester, yazdıkları ile bilimkurguyu etkilemiş bir yazar. Kaplan! Kaplan!, onun en bilinen eserlerinden biri ve bugün sizle bu kitap hakkında konuşacağız.
Kitap, çıktığı zamandan beri hem iyi hem kötü yorumlar almış. Kimi okur yazarı gerçekçi olmayıp mantıksız olmakla suçlamış. Kiminin ise en sevdiği bilimkurgu romanı olmuş eser. Günümüzde ise bilimkurgu klasiklerinden biri. Gelin kitabın konusuna hep beraber bakalım.
Işınlanmanın Mümkün Olduğu Bir Gelecek
“Descartes diye birini duymuş muydun hiç? Kendisinin şöyle bir sözü vardır: Cogito ergo sum. Düşünüyorum, o halde varım. Biz ise şöyle diyoruz: Cogito ergo jaunto. Düşünüyorum, o halde jauntluyorum.”
Kaplan! Kaplan!, Alfred Bester
Hiç ışınlanmak istediniz mi? Eğer Kaplan! Kaplan!‘daki gelecek gerçekleşirse, iki ya da üç yüzyıl içinde hayalleriniz gerçek olacak. Eserde “jauntlamak” ismi ile geçen ışınlanma gücüne neredeyse her insan sahip. Tek sınır mesafeler ve uzay. Bu birkaç yüzyılın getirdiği tek şey ise jauntlamak değil. Teknoloji gelişmiş, gezegenler arası seyahat artık rahatça yapılıyor. Ana karakterimiz Gully Foyle da bir uzay aracında çalışıyor, ta ki uzay gemisinde kaza yaşanana kadar. Günlerce bir kurtarıcı bekliyor. Vorga gemisini görünce sonunda kurtulduğunu düşünüyor fakat Vorga onu görmezden geliyor. Böylece Gully Foyle, Vorga’dan intikam almak amacıyla harekete geçiyor.
Kitabın konusu temelde bu, fakat kurgu açısından yoğun diyebileceğim bir eser. Arka kapağında yazanlar ilk sayfalarda yaşanıyor, kurgu devamlı ilerliyor ve başka olaylar gelişiyor. Bester, bütün yaşananları ve dünyayı sadece üç yüz sayfa içinde anlatmış. Bu durum kitabı okurken beni yormasa da sonradan sadece üç yüz sayfada yaşanan olaylara şaşırdım. Eserde hiçbir boşluk, kurguyu etkilemeyen sahne veya detay yok gibi. Aynı yoğunluğundan dolayı eser bir türlü filme uyarlanamamış. Uzun zamandır da kitaba “uyarlanamayan kitap” gözüyle bakılıyor. Eğer bu kitabı gerçekten okumayı planlıyorsanız, dikkatinizi tamamen kitaba vereceğiniz bir zaman seçmeye özen gösterin derim.
Siberpunk’ın Öncülerinden Biri
Alfred Bester, ilk romanı Yıkıma Giden Adam ile siberpunk türünü etkiledi, fakat Kaplan! Kaplan!’ın etkisi çok daha büyük oldu. Siberpunk türü altmışlar ile yetmişlerde bir türe dönüşmeye başlamış, Kaplan! Kaplan! ise 1956 yılında basılmış. Kendi türünün ilklerinden olunca doğal olarak diğer eserleri etkilemiş. Türün kendisini kısaca teknolojinin gelişmiş olduğu bir gelecekte toplum tarafından pek kabul görmeyen kişilerin hikâyeleri olarak tanımlayabiliriz. Tanımından çok tanıdık gelmemiş olabilir ama Matrix Üçlemesi, Love, Death & Robots, Başlat veya Değiştirilmiş Karbon gibi eserleri eminiz ki duymuşsunuzdur. İşte bunlar siberpunk türünün son dönemdeki en popüler eserleri. Kaplan! Kaplan! da genel olarak sibepunk türünün özelliklerini karşılıyor, hatta sonradan siberpunk klişeleri olmuş bazı durumları ve karakter tiplerini içeriyor. Bunlara rağmen çıktığı zaman yüzünden türün örneğinden çok öncülerinden biri olarak anılıyor.
Monte Kristo Kontu’ndan Gully Foyle’a
Kitabı okurken Monte Kristo Kontu ile aralarında benzer olaylar olduğunu düşünmüştüm. Sonradan öğrendim ki Alfred Bester kitabı yazarken Monte Kristo Kontu’ndan ilham almış. Tam olarak Monte Kristo Kontu’nun retellingi sayılacak kadar benzer olmasalar da aralarında çok net paraleller var. Retellingden çok bilimkurgu uyarlaması denebilir. İki kitap arasındaki spoilersız en benzer kısımlar tabii ki de iki eserin temelinde de intikam öyküsü oluşu.
Hiçbir Karakter Masum Değil
Eğer iyi bir kahraman okumak istiyorsanız, Kaplan! Kaplan!’dan başka bir kitap seçin. Çünkü içerisinde tamamen iyi niyetli tek bir kişi yok. Ana karakterimiz Foyle, anti-kahraman olarak geçiyor. Anti-kahraman, iyi kahramanların tam tersi demek. Açıkçası Foyle’u sevmedim ve kesinlikle affedemeyeceğim davranışlarda bulundu. Diğer karakterler de Foyle’dan çok farklı değildi. Tamam, kötü karakterler de sevilebilir ama buna rağmen Kaplan! Kaplan!’daki kimseye fazla ısınamadım. Fakat bu beni hikâyeden koparmadı. Her ne kadar kötü insan olsalar da ilginç karakterlerdi. Onların sonraki hamlelerini merak ettim ve değişimlerini ilgiyle izledim. İyi kahramanları seven biri olsam dahi kötü karakterleri okumanın farklı bir zevki var, özellikle yazan kişi iyi bir iş çıkarmışsa. Alfred Bester da Kaplan! Kaplan!’da gerçekten iyi bir iş çıkarmış.
Alışılmadık Anlatım Tarzı
Bester’in Yıkıma Giden Adam romanında yazıların farklı şekillerde olduğunu görüyoruz. Buradaki farklı şekilden kastım içerik anlamında değil, direkt olarak yazının görünüşü. Kelimeleri alt alta, soldan sağa, çapraz yazmış. Yıkıma Giden Adam’daki kadar fazla olmasa da Kaplan! Kaplan!’da da yine benzer bir anlatım tarzı kullanmış. İki eserde de bu alışılmadık anlatım şeklini okumak bana çok zevk verdi. Kaplan! Kaplan!’da bu tarzı daha fazla görmek isterdim, fakat şimdiki hâli de gayet güzeldi.
Uzun lafın kısası, Kaplan! Kaplan! genel olarak sevdiğim bir kitap oldu. Bilimkurgu okumayı seviyorsanız, kesinlikle bir şans verin. Başka yazılarda görüşmek üzere!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: