Jennifer L. Armentrout’un çıktığı günden beri gündemden düşmeyen kitabı From Blood and Ash, haziran ayında Kan ve Külden adıyla dilimize çevrildi. Gençlik yıllarını Armentrout okuyarak geçiren biri olarak herkesin övüp övüp bitiremediği bu kitabı bir de ben okuyayım dedim, keşke demeseymişim. Neden mi? Buyurun hep birlikte bakalım.
Herkes tarafından göklere çıkarılan Kan ve Külden ne anlatıyormuş?
Yazıya devam etmeden küçük bir detayı belirtmek istiyorum. Ben kitabı İngilizce okudum ve bu yüzden de kitabın konusunu anlatırken bazı terimleri orijinal dilinde bırakabilir ya da farklı bir çeviri kullanabilirim. Hoş görmenizi rica edeceğim.
Kitabımız bir Bakire olan Poppy’i konu alıyor.“Tanrılar tarafından seçilmiş kişi” olarak görülen Poppy’nin insanlarla konuşması, birlikte olması ya da yakınlaşması yasak ta ki Yükselene (?) kadar. Fakat Krallığın koruyucusu olarak görülen Poppy’nin korumalarından biri öldürülünce ve lanetliler (?) sarayın içine kadar sızınca her şey değişiyor. Bunların üstüne bir de Hawke’ın hayatına girmesiyle bütün yaşantısı tepetaklak olan Poppy’i oldukça yorucu bir macera bekliyor.
Uzun lafın kısası Poppy diye bir hanımefendi var, kendisinin tek vasfı bakire olması. Sonra hayatına bir tane yakışıklı erkek giriyor ve eli ayağı tutmaz oluyor. Bir de arada arka planda lanetliler saldırıyor ve birileri ölüyor. Bunun sonucunda da Poppy kahramanlık yapma ihtiyacı hissediyor.
Kitabı okumadan önce bilmeniz gerekenler:
- Popüler olan ne varsa çalmaktan -pardon ilham almaktan geri durmayan JLA, Kan ve Külden’de de herhangi bir istisnai davranışta bulunmamış tabii ki. Son zamanların popüler kurgusu olan “seçilmiş kız ve onu tarif edilemez bir tutku ateşi ile sarmalayan erkek yanına serpiştirilmiş fantastik ögeler” kitabın temelini oluşturuyor.
- İnanılanın aksine Kan ve Külden bir enemies to lovers kitabı değil. Ben bu kitabı -çok sevgili çeviri yazı sorumlumuz Buse ile- Bibliyoraf’ın düzenlediği yaz maratonunun “enemies to lovers” haftasında okudum. Fakat eğer “düşman” olarak ele alacağımız kavram Poppy’nin bakire olması değilse bu kitapta enemies to lovers falan yok. Aksine Poppy kendisini mutlu mutlu Hawke’ın kollarına atıyor.
- Biliyorum çoğunuz anlatılanlardan ötürü Hawke’ın çok seveceğiniz, sarıp sarmalayacağınız ya da üstüne atlamak isteyeceğiniz bir karakter olacağını sanıyorsunuz ama o iş hiç de öyle değil. Tam aksine kendisi kalbine bir kazık saplayıp (pun intended) bir daha kendisinden bahsetmememiz gereken bir karakter.
Çığlıklar, yardım çığlıkları
Kitabın adının Kan ve Külden olmasının sebebinin kitabın konusuyla ilgili olmadığını biliyor muydunuz? Yazar Jennifer L. Armentrout kitabı okurken okuyucunun gözlerinin kanayacağını ve ruhunun ateşler içinde yanacağını fark edince kitabın adını Kan ve Külden koymuş. 🙂
Daha önce de böyle insanı çileden çıkaran vasat kitaplar okudum ama Kan ve Külden gibisine ilk defa rastlıyorum sanırım. Okuduğum bu tarzdaki diğer kitaplarda en azından ne okuyacağım başından beri belliydi. Diğer kitaplarda yazar bana kitapta yazmadığı bir şeyi vaat etmedi. Lakin Kan ve Külden’de ise durum tam tersi. Kitapta enemies to lovers var deniyor ama yok. Kitabın türü fantastik olarak belirleniyor ama kitaptaki “fantastik” kavramı Jennifer Hanım’ın fantazilerinden öteye geçemiyor. Herkes olaylar nefes kesici, evren zekice tasarlanmış diyor ama nefesimizi kesen tek şey Hawke’ın toksik davranışları. Hal böyle olunca da kitaptan istediğini alamamış olan ben ve benim gibi okuyucular çileden çıkıyor.
JLA bu kitabı SJM kültürünün popülerleşmesi üzerine yazmış, bu çok belli ama en azından Sarah’ın önüme fantastik temelli bir kurguda sevişme, sevişme ve daha fazla sevişme koyacağını biliyorum. JLA ise kitabında hiçbir şey eksik olmasın diye her şeyi kurguya doldurmuş ama hiçbir şey tam değil. Okuması keyifli cinsel bir çekim de yok, başımı döndürecek ateşli bir çift de, keşke ben de orada olsam yahu dedirtecek bir evren de. Olaylar belli bir döngü içerisinde ilerlediği için merak unsuru da yok ve inanın bana bomboş bir kitaba içi dolu bir yorum yazmaya çalışmak çok zor.
Kan ve Külden
Fantastik yazan bir yazardan birincil beklentim bana yazdığı evreni açıklayabilmesi. Buz ve Ateşin Şarkısı’nda olduğu gibi evrenin üzerine tarih kitabı yazılmasına da gerek yok, yazar kurguladığı evreni bana mantıklı bir şekilde versin yeter. Fakat Kan ve Külden’de fantastik evren namına bir şey görmüyoruz. Bi’ Yükseliş’tir almış başını gidiyor ama bu yükselme olayı ne, nereden çıktı, yükselince tam olarak neler oluyor asla açıklanmıyor. Ben Jennifer’dan daha önce başka fantastik kitaplar da okudum ve o kitaplarda asla böyle bir sorun yaşamadım. Evet, evrenler çok zayıftı ama en azından ne nedir, ne değildir biliyorduk. Kan ve Külden’de ise olan olayları anlamam için ikide bir wiki sayfasına girmem gerekti.
Kan ve Külden altı yüz seksen sayfa ve altı yüz seksen sayfanın en az üç yüz sayfası Poppy ve Hawke’ın atışmaları ile geçiyor. Poppy başına buyruk hareket edip bir maceraya atılmaya çalışıyor, Hawke onu iş üstünde basıyor ve beş bölüm boyunca karşılıklı atışıyorlar. Sonra Poppy odasına geri dönüyor ve bir on sayfa sonra aynı döngüyü tekrar okuyoruz. Anlatırken bile ruhum çekildi, ben bir de bu kitabı okudum.
Kitap belki üç yüz sayfa olsaydı hem Poppy ve Hawke’ın “ilişkisi” tadında bırakılmış olurdu hem de ben okurken bıkkınlık geçirmezdim. Hayır, yukarıda da dediğim gibi kitabın yarısı bu ikilinin atışmalarıyla geçiyor ama o atışmalar da bir yere varmıyor. Bir sonraki görüşmelerinde yine aynı manasız konuları tartışıyorlar. Bu yüzden de kitap mental açıdan beni çok yordu.
Kan ve külden
Altı yüz seksen sayfa boyunca kitapta hiçbir olayın olmamasının haricinde Kan ve Külden’in en büyük eksiği karakterleriydi. Kitapta doğru düzgün gördüğümüz iki – üç karakter var. Kitabın konu ve anlatılış şekli itibariyle oldukça yavan olduğunu düşünürsek bu kitabı ancak ilgi çekici karakterler kurtarırdı ama Jennifer Hanım Poppy ve Hawke dışında karakter yazmaya tenezzül etmemiş. Kitaptaki diğer karakterler tiplemelerden öteye geçemiyor maalesef. Yine Sarah J. Maas’tan örnek vereceğim ama Dikenler ve Güller Sarayı içinden karakterleri çıkardığımızda dümdüz bir kitap. O kitabı / seriyi canlı kılan içindeki karakterler. Mor, Amren, Cassian, Az ve Rhys olmasa o seriyi okur muyduk? Hiç sanmıyorum.
Üç maddede: Hawke neden toksik bir karakter
- Poppy kitabın başında Hawke’a diyor ki: “Bana Poppy deme, prenses diye hitap etme ve kafana estikçe yerli yersiz odama girme.” Peki Hawke ne yapıyor? Tabii ki de Poppy’i dinlemiyor ve keyfi nasıl isterse öyle davranmaya devam ediyor. Birincisi “prenses” nedir yahu? Uzun zamandır bir kitabı okurken bu kadar cringe olmamıştım. Ayırca bu ne kendini beğenmişliktir? Kendisi tam anlamıyla sosyal medyada genç kızlara yürümeye çalışan kırk yaşındaki amcalara benziyordu. Yordu.
- Hawke son zamanlarda okuduğum en bencil, en düşüncesiz ve en kendini beğenmiş karakterlerden biri. Spoiler olacağı için detaya giremiyorum lakin oldukça çaresiz durumdaki birinden de faydalanmazsın yahu. Okurken o kadar sinirlendim ki bazılarının dişlerini sökesim var.
- Hawke tüm bunların yanında bir de oldukça manipülatif biri. Yine spoiler olduğu için detaya giremeyeceğim ama Hawke beyefendiler kendi ajandası için Poppy’i manipüle etmekten bir an bile vazgeçmedi.
Yazının sonuna geldik. Şeytan diyor ki; Selin git bir de spoilerlı yorum yaz, eteğindeki bütün taşları dök. Fakat ne benim öyle bir yazı yazacak mecalim kaldı ne de sizi daha fazla bu kitaba maruz bırakmak istiyorum. Görüşlerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!
Kapak görselindeki illüstrasyon Dominique Wesson tarafından çizilmiştir.
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle.
başlık
Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle. Bu kısa bir cümle. Kısa. Bu cümle kısa bir cümle. Cümle kısa. Bu cümle kısa. Kısa. Gayet de kısa. Filenin sultanları altın madalya alır umarım. Kısa bir cümle.
Yazıyı burada paylaş:
Bu yoruma bayıdlım!!!!! Birinin bu kitabı gömme vakti geldi de geçiyordu! İçimin yağları eridi ağğğğ
70 liram cebimde kaldı teşekkürler🙏🙏
Bu yorum ortalığı yakmış yanlızzzzz. Lütfen spoilerlı bir yazı da yaz. Sen göm biz okuruz.
Bu kitabı çevremdeki neredeyse herkes okudu ve beğendi. Sorun bende sanıyordum. Ama yorumunu okuyunca kitabı neden beğenmediğimi bir kere daha anladım. Artık kitabı okuyanlarla tartışmak yerine onlara bu yorumu gösteriyorum. ELİNE SAĞLIK
açıkçası yazında kitabı biraz bile övmemen (herhangi bir övme olabilir yazım tekniği, kullanılan dil, betimlemeler vs) beni yorumunun kalıcılığı hakkında düşündürtmedi değil. Ya gerçekten kitap berbat ya da kitaba karşı objektif bir yaklaşımın yok. Hangisi olduğunu bilmiyorum çünkü henüz okumadım ama çevremde kitabı öven geniş bir kitleye sahibim. Önerdikleri için ingilizce haline bugün itibariyle başlayacağım. Yorumun için teşekkür ederiz, takipteyim!!
Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, kitabın ana karakterinin en önemli -ve tek- vasfının “bakire” olması olduğunu öğrenene kadar kitaba gayet nötr yaklaşıyordum. Zaten gençliğimden beri JLA okurum. Yazar erkek vücudunu olur olmaz her şeye benzettiği için arada tadımı kaçırsa da kendisini severim. Bu yüzden bu kitabı da beğeneceğimi düşünmüştüm açıkçası.
Beğendiğim ve beğenmediğim kitapları detaylıca incelemeyi seven biriyim. Bu yüzden bu yazıda yalnızca kitabın kötü yanlarını değil, iyi yanlarını da yazmak istedim. Fakat “övebileceğim” bir tane bile detay bulamadım. Sizin yazdığınız maddelerden yola çıkacak olursam, kitapta betimlenen tek şey x kişisinin kasları, bilmem kimin elbisesi vs. Ne bir mekan betimlemesi var ne de içinde bulunduğumuz dünyaya dair detaylıca bir bilgi verilmiş. İkinci olarak JLA, SJM gibi fantastik arka planda erotik roman yazan yazarların ahım şahım bir üslubu olmuyor. Kullandıkları dil birbirlerine benziyor. Üçüncü olarak, kitabı arkadaşımla birlikte okuduk. O kitabın akıcı olduğunu söyledi fakat ben kitabı tüm aya yaya yaya zar zor bitirebildiğimden akıcı bulmadım. Bu son durum tamamıyla okurla alakalı olduğundan ben yalnızca kendi tecrübemi yazdım.
Benim tavsiyem sıkıntıyı biraz da kitabı öven kitlede aramanız. Hiçbir kitaba evrensel olarak iyi ya da evrensel olarak kötü diyemiyoruz. Hepimizin okuma zevki birbirinden çok farklı. Mesela ben biraz daha oturmuş ve detaylıca tasarlanmış kurgular okumayı daha çok seviyorum. Fakat yazarlar Kan ve Külden gibi kitaplar yazarken benim gibi okurları değil; romance okumayı seven, arada bir de aksiyon olsun isteyen okurları baz alıyorlar. Fakat bu ve bu gibi kitapları delicesine öven arkadaşlar olaya “Su içmeyi seviyorsanız, bu kitabı da seversiniz.” açısı ile yaklaştığından kitabı seven ve sevmeyen insanların yorumları arasında uçurumlar oluyor. Açıkçası kitabı okuduktan sonra buraya bir yorum daha bırakırsanız ya da yorumunuzu görebileceğim bir Instagram adresi yazarsanız harika olur. Çünkü kitabı bitirdikten sonraki düşüncelerinizi fazlasıyla merak ediyorum.
İyi günler dilerim, Selin