Hepimiz Margaret Atwood’u Damızlık Kızın Öyküsü’nün yazarı olarak tanırız. Fakat bugünün konusu Damızlık Kızın Öyküsü değil, konumuz yazarın Kör Suikastçı isimli başka bir kitabı. Kitap yirmi bir yıl önce yayılandı ve yayımlandığı günden beri hem iyi hem kötü birçok eleştiri aldı. Kör Suikastçı’dan önce Margaret Atwood’un hiçbir kitabını okumamış biri olarak diğer kitaplarıyla herhangi bir karşılaştırma yapamam. Fakat yazarla sonunda tanıştığım için mutluyum. Lafı daha çok uzatmadan incelemeye geçeyim.
İki Kız Kardeş ve Bir Bilimkurgu Romanı
Savaşın sona ermesinden on gün sonra, kız kardeşim Laura kendi kullandığı otomobille köprüden uçtu.
Kör Suikastçı, Margaret Atwood
Merak etmeyin bu bir spoiler değil, çünkü yukarıdaki cümle aslında eserin girişi. Ya da eserlerden birinin girişi diyebilirim, çünkü kitap içinde bir roman daha var: Bir yandan Iris’in yazdığı kendi hayat hikâyesini okuyoruz, bir yandan da Laura’nın yazdığı Kör Suikastçı kitabını. Aralarda ise gazeteden alınmış haberler var. Bu şekilde üç kısımdan oluşuyor Kör Suikastçı. Iris’in yazılarında onun hem geçmişteki hem şimdiki yaşamını ve kız kardeşi Laura’yı görüyoruz. Richard Griffin’le mecburi evliliğini, kardeşinden başka kimsenin bilmediği sırlarını, anlatamadığı duygularını… Laura’nın Kör Suikastçı’sında ise bambaşka bir dünya var. Zycron gezegeninde Sakiel-Norn’dayız şimdi. Sakiel-Norn şehrinin en ünlü özelliği halıları, küçük çocuklar tarafından dokunan ve onları kör bırakan halıları. O çocuklardan biri olan X’in, namı diğer Kör Suikastçı’nın görevini öğreniyoruz.
Bu farklı dünyayı ise gizlice buluşan iki aşıktan biri diğerine aktarıyor. Margaret Atwood’un Kör Suikastçı’sının konusunu açıklamak pek kolay değil. Kitabın arka kapağını okuduğumda konuyu zihnimde çok farklı canlandırmıştım. Ancak okuduktan sonra arka kapak yazısı daha mantıklı geldi. Şimdi ben anlatırken de size ilk anda karışık ya da anlaşılmaz gelmiş olabilir ama inanın bana kitabın içeriğini anlamanın en iyi yolu okumak.
“Kör Suikastçı’yı okumak, yapboz çözmek gibiydi.”
Atwood bu eserinde olayları parça parça veriyor. Hem Iris ve hem de Laura’nın yazıları iç içe ve okurken ikisini de dikkatlice takip etmek gerekiyor. Parçaları birleştire birleştire ilerlesem de sonunda hiç göremediğim noktalar olduğunu fark ettim. Margaret Atwood, ipuçlarını gözümün önüne saklamıştı sanki. Sonradan kitaba göz gezdirince bazı olayları nasıl fark etmediğime şaşırdım ve baktıkça da daha çok detay fark etmeye başladım. Yazarın kurgusuna hayranlık uyandırıyor. Kitabı okuma serüvenim normalden daha uzun ve yavaştı. Akıcı bir kitap olduğunu söyleyemem ama okuma sürecinden çok zevk aldım. Eğer kurgusu başarılı bir kitap okumak istiyorsanız ve uzun olmasından yana sıkıntınız yoksa, Kör Suikastçı’yı tavsiye ederim.
“Turuncu laleler açıyor, geri dönen bir ordunun yoldan ayrılmış askerleri gibi buruşuk ve yıpranmış. Onları, sanki bombalanmış bir binanın köşesinden el sallar gibi rahatlama duygusuyla karşılıyorum.”
Kör Suikastçı, Margaret Atwood
Bana eserde ilginç gelen kısımlardan biri, Atwood’un benzetmeleri ve dili oldu. Yukarıdaki gibi birçok cümlede hiç aklıma gelmeyecek benzetmelerle karşılaştım. Bunun nedeni yazarın okumadığım çok kitabı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Yine de ilgimi çekti. Yazarların anlatmak istediklerini alışılmamış bir dille aktarmalarını hep çok sevmiş ve takdir etmişimdir. Margaret Atwood’un dili Iris’in duygularını güzel yansıtıyor ve yavaş okunuyor olsa bile kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
1930’lara Bir Yolculuk
Iris’in bize anlattığı kısımların çoğu 30’larda geçiyor. Bu sayede eser, tarihi roman kategorisine de giriyor. Dönemin özelliklerini, savaşları ve gelişmeleri Iris’i etkiledikleri kadarıyla görüyoruz. Babası fabrika yöneticisi ve eşi de politikayla ilgili olunca Iris bazı olayları ve sonuçları daha yakından gözlemleyebiliyor. Ayrıca o dönemi bir kadının bakış açısından okumak olaya ayrı bir boyut katıyor. Çünkü gördüğü muameleyi, zorunluluklarını ve seçim hakkı olmadan yaptığı evliliğini de anlatıyor Iris. Özellikle bazı kısımlarda iki kız kardeşin yaşadıkları beni çok etkiledi. Çünkü seslerini yükseltemiyorlardı. Peki sesleri yükselse bir şey değişir miydi? Dönemin şartlarını düşününce cevabım ne yazık ki hayır oluyor.
Iris’in bakış açısından şimdiki zamanın gençlerini okurken, “Yaşlılar da bizi böyle mi görüyor?” diye düşünmeden edemedim. Çıktığı zamandan beri tabii ki bu bakış açısı biraz daha değişmiştir. Buna rağmen yaşlı ve genç insanlar arasındaki ilişkiye farklı bir pencereden bakıyormuşum gibi hissetim. Bu fazlasıyla öznel bir yorum fakat Iris’i gerçek hayatta tanısaydım, aksi bir insan olduğunu düşünürdüm. Onun bakış açısından okurken de davranışlarının bir kısmını aksi buldum. Ana karakter de olsa ona pek sevgi duymadım, daha çok acıma duygusuyla yaklaşabildim. Pek sevilesi biri olmasa da, Iris gerçekten yaşamış biri gibiydi. Hatalarıyla, korkularıyla, eylemleriyle o kadar insandı ki… Yaptığı hiçbir hata yüzünden onu suçlayamadım.
Sakiel-Norn, Xenor’un Kertenkele Adamları ve İki Âşık
Kitabı okumaya başlarken yanıldığım noktalardan biri, Laura’nın yazdığı Kör Suikastçı’nın daha çok önde olduğunu düşünmemdi. Okudukça anladım ki kitabın asıl hikâyesi Kör Suikastçı’dan çok Iris’in anlattıklarıymış. Başta Laura’nın kitabı için okurken bir noktadan sonra Iris’in öyküsü benim daha çok ilgimi çekti. Eğer kitaba benim gibi Kör Suikastçı için başlarsanız, biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Gizlice buluşan âşıkların anlattığı Sakiel-Norn ve orada olanlar da merak uyandırıcıydı fakat arka planda kalıyordu. Açıkçası Laura’nın Kör Suikastçı’sının sonu beni pek tatmin etmedi. Neden öyle bittiğini anlıyorum ama bana göre hikâye çok yarım kaldı. Devamlı Sakiel-Norn ve diğer gezegenlere başka detaylar eklendi. Bir hikâyeyi bitirmeden diğerine başladılar. Keşke sadece en başta anlatmaya başladığı kısmı sona kavuştursalardı.
Uzun lafın kısası Margaret Atwood’dan okuduğum ilk kitap olan Kör Suikastçı’yı sevdim. Yazarından başka kitapları okumayı dört gözle bekliyorum. Eğer kitap ilginizi çektiyse okumanızı kesinlikle tavsiye ederim. Bugünlük yazının sonuna ulaştık. Bir başka yazıda görüşmek üzere. Kitaplarla kalın!
Beğenebileceğiniz diğer yazılarımız:
Yazıyı burada paylaş: